Şahver KARASÜLEYMANOĞLU
ARTVİN?DE BAŞLAYAN FOTOĞRAF SERÜVENİM
20.02.2013

ARTVİN’DEN ÇİZGİLER: (2)

Åžahver KARASÜLEYMANOÄžLU

 

         ARTVİN’DE BAÅžLAYAN FOTOÄžRAF SERÜVENİM

 

         Ä°lk fotoÄŸrafım ne zaman çekildi bilmiyorum. ArÅŸivimdeki fotoÄŸraflara bakılırsa, Dayımın kucağında gülümseyen kız benim. Arkada da AÄŸabeyim var. Karlı bir gün evin önündeyiz. Bir baÅŸka fotoÄŸrafımda ailemle birlikte çekilmiÅŸ. Üç yaÅŸlarındaymışım, elimde çiçek tutuyorum. O zamanlar fotoÄŸraf çektirmek bayram havası yaratıyormuÅŸ ki, çiçekler ele alınarak özenle poz veriliyormuÅŸ.  Bir de Annem, Babam, AÄŸabeyimle dörtlü görüntümüz var. Orman muhafaza memuru olan babam özel giysisiyle çok da havalı. Ama fotoÄŸraf çok net deÄŸil. Yeniden yaptırmak istediÄŸimde fotoÄŸrafçı “bu eski petek kâğıda basılmış, bundan sonuç alınmaz” dedi. “Åžimdiki kâğıtlar bunun gibi 60 yıl dayanmaz, bozulur. Eskiden ne kaliteli kâğıtlar varmış” diye de ekledi.

         Ä°lkokul yıllarında, dedemlerle bahçede çekilen güzel bir fotoÄŸrafım daha var. 3 yaÅŸlarında olmalıyım. Bütün fotoÄŸraflarımda beyaz kurdelem dikkat çekiyor. Dildar Teyzem “fotoÄŸraf çekerken kurdelan yoksa, beyaz kâğıttan kurdela yapıp toka ile saçlarına iliÅŸtiriyordum” demiÅŸti.

         Rastgele çekilmiÅŸ 5-10 çocukluk pozundan sonra ortaokul yıllarım baÅŸladı. Ortaokulda iken bayramlarda ya bayrak tutardım ya da ÅŸiir okurdum. Bu nedenle fofotoÄŸraflarım çekilirdi. Türkçe öÄŸretmenimiz Fakir Baykurt’un çektiÄŸi fotoÄŸrafın bende çok özel yeri vardır. 1, 2 ve son sınıfta okuyan kız öÄŸrencilerin sayısı o yıllar 10 kadardı. Türkçe öÄŸretmenimiz bizi topluca görüntüledi. Başımızdaki ÅŸapkalarla, siyah önlüklerimizle ve geleceÄŸe umutla bakan ışıl ışıl gözlerimizle poz vermiÅŸtik. Bu fotoÄŸraf, güzel okul günlerimizin anısını bugünlere taşıyor.

         Yine ortaokuldayken, siyah önlük ve ÅŸapkamla mandolin çalarken çektirdiÄŸim fotoÄŸrafımın çok ilginç bir öyküsü vardır. Beni eÅŸimle tanıştıran öykü ÅŸöyle baÅŸlar. Okul panosuna asılan bir duyuru gözüme iliÅŸti. Duyuruda “Çoruhlu Åžairler Antolojisi” hazırlandığından söz edilerek, katılacak öÄŸrencilerin ÅŸiirlerini, bir fotoÄŸraf ile özgeçmiÅŸlerini gazeteye göndermeleri isteniyordu. Bu antolojiyi hazırlayan lise son sınıf öÄŸrencisi Aydın KarasüleymanoÄŸlu idi.

         Bu antolojide yer almaya karar verdim. Büyük bir hevesle ÅŸiirlerimden seçmeler yaptım. ÖzgeçmiÅŸimi yazdım. Sonra da, fotoÄŸrafçıya koÅŸarak o fotoÄŸrafı çektirerek istenilen adrese postaladım. Bir süre sonra, Artvin’de basılan kitap elime ulaÅŸtı. Åžiirlerim ve özgeçmiÅŸim vardı ama fotoÄŸrafım yoktu. Artvin’de kliÅŸe yapan yer olmadığı için hiç kimsenin fotoÄŸrafı konmamıştı. O fotoÄŸrafım, daha sonra eÅŸim olan kitabın hazırlayıcısı Aydın KarasüleymanoÄŸlu’nda kalmıştı.

         Bu öyküye yeri gelince deÄŸineceÄŸim. İsterseniz asıl konumuz fotoÄŸrafa dönelim.

         Bir yaz tatili AÄŸabeyim ÅžavÅŸat’a geldiÄŸinde bana bir fotoÄŸraf makinesi getirir. O gün yaÅŸamımda bir yol daha açılır. Åžiir, araÅŸtırma, kitap okuma gibi ilgi alanlarıma fotoÄŸraf da eklenir. 12 pozluk filmleri almak, banyo ve tabetme parası çok fazla olsa da, diÄŸer gereksinmelerimden kısıp bu iÅŸe harçlıklarımı ayırmak en büyük lüksümdü.

         O zamanlar hep insan odaklı fotoÄŸraflar çekerdim. DoÄŸa fotoÄŸrafları çekme bilincim yoktu. Kimseden de etkilenememiÅŸtim. Belki de, her yeri ÅžavÅŸat gibi güzel sandığım için buraları çekip kime göstereyim diye düÅŸünmüÅŸümdür. Bu eksiÄŸimle uzun yıllar geçirdim. Yıllarca, tek ya da toplu halde insan fotoÄŸrafları çekerek dostlara armaÄŸan ettim.

         FotoÄŸraf makinasının bana en çok arkadaÅŸlık ettiÄŸi yer Murgul BaÅŸköy’dü. İlkokul öÄŸretmenliÄŸim sırasında, öÄŸrencilerimin fotoÄŸraflarını çekmek, onların gözlerindeki ışıltıyı yakalamak, çevrenin güzelliklerini yansıtmak, inanılmaz bir tutku olmuÅŸtu bende. Sümüklü Murat’ın, güzellikleri yeni oluÅŸmaya baÅŸlayan İlknur’un, AyÅŸe’nin, Fatma’nın, Asiye’nin fotoÄŸraflarını hala saklarım. Ne güzel çocuklardı onlar.

         BaÅŸköy’de öÄŸretmenken ilkyaz tatili Anne ve Babamla birlikte, AÄŸabeyimin düÄŸünü için İstanbul’a gittik. Hopa’da vapura bindikten sonra İstanbul’a varıncaya kadar durmadan fotoÄŸraf çektim. Limanlara yaklaşınca kıyı kentleri denizden görüntüledim. Yıl 1966.

         Bu tutku, ben de doÄŸa fotoÄŸrafları çekme alışkanlığı yarattı. Kısa bir süre kaldığım İstanbul’da Ayasofya’dan Dolmabahçe’ye, Suadiye’den Fatih’e, BeyoÄŸlu’dan  Çamlıca’ya kadar çok yeri görüntüledim.

         Yıl 1967. Folklor AraÅŸtırmalar Kursu için Ankara’dayım.  Ankara’da gördüÄŸüm her yer, Yozgat’ta, Çorum’da kurs gezileri, amatör fotoÄŸrafçılığımın en güzel görüntülerini kazandırdı bana.

         BaÅŸköy’de geçen 3 yılın sonunda Murgul merkeze atanınca yeni bir dünya açıldı önümde. Daha bakımlı, daha süslü öÄŸrencilerim oldu. Bakır iÅŸletmesinin asit yaÄŸdıran fabrika bacasından zehirlenip, sararıp solan doÄŸaya karşın, akıllı, yerinde duramayan, süper çocuklar vardı sınıfımda. Bu çocukların hiçbirini unutmadım. Müge, Hülya, Emine, Türker, Deniz... Saymakla bitmez ki. FotoÄŸraflarına baktıkça, o günlere gidip, derin bir ah çekmeden edemiyorum. Hele Annemle Babamla birlikte geçirdiÄŸim o yıllar.. GeleceÄŸe yönelik bitmeyen düÅŸler..

         Ve bir gün düÅŸlerimin prensi girdi yaÅŸamıma. Adını duyduktan 7 yıl sonra kalbimi, bir yıl sonra da kapımı çalan eÅŸim, Murgul’da objektifime takılan son görüntülerdendi. Onunla evlenip Ankara’ya taşınınca Artvin fotoÄŸrafları bitmiÅŸ sanmıştım. Ama bu tutku Artvin’den uzaklaşınca daha da alevlendi. İçimde çoÄŸalan Artvin özlemi, beni hep bu topraklara çağırdı. İçinde yaÅŸarken ne denli özel ve güzel bir doÄŸa parçası olduÄŸunun çok da ayrımında deÄŸilken. UzaklaÅŸtıkça, bozkırları tekdüze ovaları gördükçe yitirdiÄŸim güzellikler daha bir burnumda tüter oldu.

         En kısa sürede doÄŸduÄŸum kente dönmek isterken, engeller birbirini izledi. Artvin’e gidiÅŸ biletim anı bir rahatsızlık nedeniyle iptal edildi. Ertesi yıl giderim derken doÄŸumlar, çocukların sorunları, okul iÅŸlerim derken bir süre uzak kaldım Artvin’den. Ankara, bizim oralara hiç benzemiyordu. Ne havası ne bitki örtüsü beni mutlu etmiyordu. Karşımda sık ormanlar yoktu. Çevremde bol köpüklü, tatlı bir ritimle akan dereler yoktu. Bin bir çeÅŸit meyveyi barındıran Dedemim bahçesi ÅŸimdi çok uzaklarda kalmıştı. Daldan dala konan kuÅŸ cıvıltılarını özlemeye baÅŸlamıştım. YeÅŸil yamaçlardaki pınarlar, yaylalardaki buz gibi krater gölleri, beni Tanrının kendine sakladığı kente çağırır gibiydi. Ankara’da kendimi prangalara tutsak edilmiÅŸ bir kiÅŸi olarak görüyordum.

         Ankara’da 5 ayrı okulda çalıştım. Her okulda da öÄŸrencilerimin fotoÄŸraflarını çektim. Yıllar beni bu konuda uzmanlaÅŸtırdı. 12 pozluk lupitel marka makine bana yetmiyordu. Bunu gören AÄŸabeyim dijital bir makine daha getirdi. Yanında bir de ses kayıt cihazı vardı. Çok sevindim. Röportajlarımda bu cihazı kullanacaktım. Ancak bir kez kullanmadan küçük oÄŸlum Ozan, bu makineyi elinden düÅŸürmez oldu. Sonunda da ya bir yerde unuttu ya da çaldırdı.

         FotoÄŸraf makinesinin dijital olması iÅŸlerimi daha da kolaylaÅŸtırmıştı. Hızlı çekimlere baÅŸladım.  FotoÄŸraf tutkusu beni iyice sardı. Röportajlar yapıyor, kültürel haberleri yazıyor, bu arada da çok fotoÄŸraf çekiyordum. Etkinliklerde, toplantılarda çektiÄŸim fotoÄŸrafları yaptırıp dostlara armaÄŸan ediyordum. Evde kitaptan yer yoktu. Åžimdi fotoÄŸrafları yaymak, ilgilisine vermek, zarflamak için masamda yer kalmıyordu. 3 çocuklu bir evde hobilerime yer bulmakta zorlanıyordum. Ama bu tür uÄŸraÅŸlar beni yıldırmıyor, tutkumu daha da artırıyordu. İşte bu tutkumun arttığı yıllarda, Artvin’den bir çaÄŸrı geldi. ÅžavÅŸat Belediye BaÅŸkanı Altan KayaoÄŸlu, Sahara festivali kapsamında düzenlenen ÅŸiir ÅŸölenine beni de davet etmiÅŸti. Åžiir ÅŸölenine davetli diÄŸer iki kiÅŸiden biri edebiyat çevrelerinin iyi bildiÄŸi, uzun yıllar Damar dergisini çıkaran hemÅŸehrim Özgen Seçkin’di. Öteki de tarihçi-ozan Abdülkadir Paksoy’du. Açıkoturuma ise Prof.Dr.Alpaslan Işıklı, Prof.Dr. Mustafa AltıntaÅŸ, Doç.Dr.Ali Demir konuÅŸmacı olarak katılacaklardı. Yukarıda adlarını saydığım kiÅŸilerle birlikte aynı otobüste ÅžavÅŸat’a gittik. Programda oturumu yöneteceÄŸi açıklanan hemÅŸehrimiz emekli vali Fahamettin Altun da etkinliklere katılmak üzere bizden önce ÅžavÅŸat’a gitmiÅŸti.

         Etkinlikler güzel oldu. Açık oturumun ardından ÅŸiir ÅŸölenine geçildi. Bu arada bazı sorunlar yaÅŸandıysa da sonuç deÄŸiÅŸmedi. Ben Artvin için yazdığım ÅŸiirleri okudum. Kalacak yerimiz olmasına karşın, Ankara’dan gelen diÄŸer katılımcılarla birlikte bize de otelde yer ayırmışlardı. Otelin oturma salonu çok kalabalıktı. Sanki küçük bir etkinlik yapılıyordu burada. EÅŸ dost, sanatla edebiyatla ilgili tanıdıklarımız oradaydı. Sohbetlerimiz gece yarısına kadar sürdü.

         Festivalin 2. Günü Sahara yaylasına çıktık. Buradaki etkinlikler, bana olduÄŸu kadar tüm katılımcılara da sonsuz güzellikler sundu. Herkes coÅŸkuluydu. Uzak kentlerden gelen hemÅŸehrilerimiz, bir yıl boyunca büyük kentlerde yaÅŸadıkları stresten arınıyorlardı. Özlemini duydukları doÄŸayla baÅŸ baÅŸa kalmanın tadını çıkarıyorlardı. Bir yerde ÅŸok tedavi oluyorlardı. Folklor ekipleri, yerel havalar çalan davul-zurna, akordeon, tulum yaylayı ÅŸenlik alanına çevirmiÅŸti. Her çamın dibinde bir çadır vardı. Çadırların önünde kız-erkek, yaÅŸlı-genç elele omuz omuza halaylar çekiyordu. Mangallardan çıkan dumanlar, yöresel oyun havalarıyla birlikte göklere yükseliyordu. Yaylanın serinliÄŸi gönüllerin sıcaklığıyla yok olmuÅŸtu.

         Güzellik yarışmaları, (bir yarışmaya beni de jüri üyesi yaptılar) deÄŸiÅŸik sergiler, yöresel yemekler (pancar çorbası) herkesi geçmiÅŸiyle yüzleÅŸtirmiÅŸti. AÄŸaçlar, çiçekler, kuÅŸlar o gün bir baÅŸka güzeldi Sahara’da. Yüzlerce araba ve binlerce insanla bu yayla tarihi günlerinden birini yaÅŸamaktaydı.

         Bu tarihi gün, benim fotoÄŸraf tutkumda da bir dönüm noktası oldu. Görevli bir fotoÄŸrafçı gibi bu güzellikleri objektifimden geçirmeye baÅŸladım. DoÄŸayı çektim, insanları çektim, etkinlikleri belgeledim. Yanına çokça yedek pil alan eÅŸim sık sık imdadıma yetiÅŸiyordu. Bu arada, festival için gelen TRT ekibine de yol gösteriyor, yöresel bilgiler veriyordum. Bir ara bana da mikrofon uzatarak, canlı çekim de konuÅŸturdular. Sahara festivalinden geç saatlerde döndük. Ama aklımız bu olaÄŸanüstü ÅŸenliklerde kaldı.

         3.gün ÅžavÅŸat Halk EÄŸitim salonunda açılan sergiyi gezdim. Yöresel giysili folklorik bebeklerden oluÅŸan bu sergi de çok ilginçti. Poz poz fotoÄŸraflarını çektim. Bu folklorik bebekleri hazırlayan Aynur Erdem köyde olduÄŸu için sergide yoktu. Kendisiyle telefonla görüÅŸtüm. Karagöl’e giderken kendisine uÄŸrayabileceÄŸimi söyledim. O da ısrarla beni davet etti. GörüÅŸmekten çok memnun olacağını belirtti.

         Ertesi gün Cevizli köyündeki Aynur Erdem’le buluÅŸtuk. 40 yıllık dost gibi kucaklaÅŸtık. O benim ailemi tanıyordu. Ben 3-5 yaÅŸlarındayken Babam bu köyde ormancı olarak görev yapmış. Ben de onu ortaokul yıllarımda bir kez gördüÄŸümü anımsıyorum. Sıcak bir sohbetten sonra baÅŸlıyoruz müze evi gezmeye. ÅžavÅŸat’ta hatta Artvin’de böyle bir yer yok. Çocukluk çantasından eski kap kaçaÄŸa kadar maden, ahÅŸap ne ararsan burada.

         FotoÄŸraf makinem bu kez farklı çalışıyor. Artık bu güzellikleri Ankara’ya taşımam gerek, diye düÅŸünüyorum. Hatta, Ankara yetmez tüm Türkiye görmeli. Daha doÄŸrusu bu folklorik bebeklerin fotoÄŸraflarından sonra aslı da sergilenmeli. Ama nasıl? Yeter ki bir ÅŸimÅŸek çakmasın beynimde. Bunu baÅŸarmak boynumun borcu. Böyle bir düÅŸünce yoÄŸunluÄŸu ile dönüyorum Ankara’ya. İlk iÅŸim ÅžavÅŸat festivalinde çektiÄŸim fotoÄŸrafları yaptırmak oluyor. Öylesine güzel ki, bunları Ankara’da yaÅŸayan hemÅŸehrilerimle paylaÅŸmamak bencillik olur. Benim fotoÄŸraflarım yanında Aynur Erdem’in dodopalları (folklorik bebekleri) da olmalı. Ankaralılara DoÄŸu’dan doÄŸan güneÅŸ gibi ışımalıyız. Buna karar verilir de, festival alanında sergi açan ressam Taner Demiral unutulur mu? YaÄŸlıboya ÅžavÅŸat tablolarını ilginç bulduÄŸum ressam öÄŸretmen Taner Demiral da bize katılmalı diyerek baÅŸlıyorum Ankara’da ortak sergi açma projemi gerçekleÅŸtirmeye.

         Telefon görüÅŸmeleri, yazışmalar derken, Mülkiyeliler BirliÄŸi sergi salonunda kısa süreli bir yer buluyorum. ÅžavÅŸat Belediye BaÅŸkanı Altan KayaoÄŸlu, Aynur Erdem’e destek olarak, kızlarıyla birlikte dodopalları Ankara getirmesini saÄŸlıyor. Artvinlilerin yoÄŸun biçimde katıldığı bu sergi bitmeden ÇEK sergi salonunda daha uzun süreli bir yer saÄŸlıyorum. Aynur Hanım ve kızlarını da evimde ağırlamaya çalışıyorum. Ankara’nın merkezi Kızılay’daki ÇEK sergi salonunun alt katında benim ÅžavÅŸat fotoÄŸraflarım, üst katta Aynur Hanımın dodopalları ve Taner Demiral’ın yaÄŸlıboya tabloları izleyicilerin beÄŸenisine sunuluyor. Serginin açılışını Kültür Bakanı adına müsteÅŸar Prof.Dr.Emre Kongar yapıyor.

         Bir hafta içinde yer bulunması, davetiye bastırılıp dağıtılması, serginin düzenlenmesi inanılmaz bir baÅŸarı öyküsü diye deÄŸerlendiriliyordu. Basının ilgisi, izleyici yoÄŸunluÄŸu inanılmazdı. Türkiye’nin en iÅŸlek yerinde Artvin’den esintiler, geniÅŸ kitlelerin yüzüde dolanıyordu. Artvinlilerden çok yabancılar sergiyi izlemekteydi.  Ece Temelkuran Cumhuriyet gazetesinde bu sergiyle ilgili yarım sayfa haber yapmış ve “Bir Masal Dünyası Bebekleri” diye baÅŸlık atmıştı.

         Sergi salonuna koyduÄŸum, izleyici düÅŸüncelerinin yazıldığı defterde tebrikler, beÄŸeni ifadeleri dışında beni bu günlere getiren bir uyarı notu çok önemliydi. Yıllar geçmesine karşın hala tanışma fırsatı bulamadığım ama seçkin bir fotoÄŸraf ustası olduÄŸunu duyduÄŸum Alaattin Bey övgü içeren ve özendirici olan bir yazı yazmıştı.

         Bu yazı beni uçurdu. Emekli olmuÅŸ, Annemin ölüm yasını bitirmiÅŸ, bunalımlı günlerden usanmıştım. YaÅŸamımdaki bulutları aralayıp, güneÅŸli günlere kanat açmak istiyordum. 30 yıl süren amatör fotoÄŸrafçılığımı geliÅŸtirmem gerekiyordu. Bu iÅŸi daha bilinçli yapmak ve teknik ayrıntılarını öÄŸrenmek amacıyla AFSAD’a üye oldum. FotoÄŸraf kurslarına katıldım. Kurs öÄŸretmenimiz ünlü fotoÄŸraf sanatçısı Mehmet Aslan Güven olmak üzere, deÄŸerli fotoÄŸraf üstatlarının eleÅŸtirileri, bizi bu konuda olgunlaÅŸtırdı. Bir yıl süreyle AFSAD halkla iliÅŸkiler biriminde çalıştım. Bu kurumun etkinliklerini izleyerek öÄŸrendiklerimi daha da pekiÅŸtirdim. ÇektiÄŸim fotoÄŸraflar zaman zaman ayın fotoÄŸrafı seçilerek sergileniyordu. Ortaokuldan beri ÅŸiir-edebiyat yarışmalarına katılma tutkuma, fotoÄŸraf da eklenmiÅŸti.

         Bu konudaki vazgeçilmezlerimden biri de Yeni Yüksektepe Kültür DerneÄŸinin ulusal boyutta açtığı fotoÄŸraf yarışmalarıydı. Bu kuruluÅŸun açtığı her yarışmaya katıldım. Sergilemeler aldım. AFSAD’ın kurs gezisi olarak düzenlediÄŸi Safranbolu’ya, o yıllar ortaokulda okuyan küçük oÄŸlum Ozan’ı da götürmüÅŸtüm. O da bilinçsiz de olsa tarihi Safranbolu evlerini görüntüledi. O günden sonra fotoÄŸraf hastalığı Ozan’a da bulaÅŸtı. Güzel sanatlar fakültesini bitiren oÄŸlum Ozan, daha okulda iken grafik ve fotoÄŸraf dallarında ödüller aldı. Daha sonra benim yıllarca katıldığım Yeni Yüksektepe Kültür DerneÄŸi fotoÄŸraf yarışmasında birincilik kazandı. Ozan’ın fotoÄŸraflarıyla eÅŸimle benim Artvin ÅŸiirlerimiz 200.. de TESK sergi salonunda sergilendi. Bu ortak sergideki Artvin ÅŸiirlerimizi, eski milli güreÅŸçilerimizden Dursun Ali Pehlivan kaligrafi tekniÄŸiyle düzenlemiÅŸti. Artvinli dostlarımızın yoÄŸun ilgi gösterdikleri bu sergi, yabancıların da yoÄŸun ilgisini çekmiÅŸti. Artvin’in tanıtımına önemli katkılar yapmıştı.

         FotoÄŸraf serüvenim, beni bu sanat dalını önemseyen bir konuma taşıdı. Her Artvin’e gidiÅŸimde dereleri, kanyonları, yaylaları, göllerli, oradaki sosyal yaÅŸamı objektifimden geçirdim. Bununla da kalmadım, baÅŸka dostların çektiÄŸi Artvin fotoÄŸraflarını toplayarak arÅŸivledim. Åžu anda arÅŸivinde binlerce Artvin fotoÄŸrafı bulunuyor. Ben bile çekmemiÅŸ olsam, yöremizle ilgili ilginç fotoÄŸrafları eÅŸe dosta dağıtıyor, onlara fotoÄŸraf sanatını sevdirmeye çalışıyorum. Yıllar öncesinden tanıdığımız ünlü fotoÄŸraf sanatçısı Ozan SaÄŸdıç’a olan hayranlığımızdan dolayı küçük oÄŸlum Ozan’a onun adını verdik. Artvin yöresini daÄŸ taÅŸ gezerek görüntüleyen dünyaca ünlü fotoÄŸraf sanatçısı Sıtkı Fırat baÅŸta olmak üzere, bu alanda özgün ürünler ortaya koyan usta fotoÄŸrafçılarımızla dostluklarımız sürüyor. Basit bir fotoÄŸraf makinesiyle Artvin’de bir heves olarak baÅŸlayan fotoÄŸraf merakı beni bu günlere taşımıştı. FotoÄŸraf serüvenim bitecek gibi de gözükmüyor.

 


Bu makale 1722 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com