

DELİ HALİT PAŞA
Kars’tan, Artvin’den, Kocaeli’ne; Trabzon’dan, İzmir’e, Erzurum, Erzincan, Tunceli’den,
İstanbul’a kadar düşman mermisinin işlemediği cesaret timsali birisidir.
“Yaralanmakla birşey olmaz, git şehit ol.” Diyen bir Ana’nın oğlu…
Dokuz kurşun yarasına abide olmuş; Ardahan’ın ilk Mebusu, Kars’a Türk Bayrağını dikip sonra da KARSIALAN soyadını alıp anılan ve Koceli Grup Komutanı iken Yunan Komutanını mahiyetiyle birlikte esir alan Yiğit, yine Halit Paşa’dır
1883-İstanbul doğumludur ( Beşiktaş) Baba adı, Ahmet’tir. (Çerkez )
1901’ de Harb Okuluna girdi 1903 yılında Piyade Teğmeni rütbesiyle 3. Ordunun emrindedir
Nisen 1912 – Kasım 1912 tarihleri arasında Trablusgarp’ta görev yaptı. Dönüşünde Şark Ordusunda göreve koştu
17 Ocak 1915’te Kafkasya’da Mürettep Teşkilat-I Mahsusa Alayı 2. Artvin Tabur Komutanı, sonra aynı Alayın Komutanı; Şubat 1915’te Çoruh Müfreze Komutanı oldu.
1916’da tedavi için Avusturya ‘ya gönderildi.
1917- 1919 arasında Kazım Karabekir’in komuta ettiği 15. Kolorduya görevlendirilip, Batı Dersim Bölgesi Komutanlığına atandı.
1916 yılında Yarbay Halit Paşa, Trabzon’da bulunan 3. Tümende görev yaptı.( 3. Tümen , . 15. Kolordu’ya bağlıdır.)
1919 ‘da toplanan Erzurum Kongresinde Delege olmadığı halde.;Mustafa Kemal Paşa’ya karşı çıkan Trabzon Delegelerinin sindirilmesinde etkili oldu.
27 Kasım 1919’da 9. Kafkas Tümen Komutanıdır. aynı yıl Albay’lığa yükseltildi.
21 Ocak 1921’ de Tümen Komutanı yetkisiyle Kocaeli Grup Komutanlığına getirildi.
1922- 1923 ‘’ Büyük Taarruz’ dan sonra Mirliva’lığa ( Tuğgeneral) yükseltildi. ‘İSTİKLAL MADALYASI’’ ile ödüllendirildi.
Kocaeli Grubunun lağvı üzerine; Batı Cephesi Komutanlığı ermine verildi.
T.B.M.M.’nin ikinci döneminde Ardahan Milletvekili seçildi. (28 Haziran 1923)
9 Şubat 1925’te Meclis koridorunda vurlup 14 Şubat 1925’te vefat etti. Balkan, 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbine katılan Halit Paşa’nın, nişan, madalya ve takdirnameleri şöyledir:
-İkinci rütbeden Mecit nişanı
-Gümüş ve Altın liyakat madalyaları,
-Avusturya- Macaristan askeri liyakat,
-Alman ikinci sınıf Demir Salip nişanları,
İSTİKLAL MADALYASI
Avusturya sonrası tedavisi tamamlanınca, yeni görev yeri 15. Kolordu’dur. Batı Dersim Milisleri O’nun emrindedir.
Yarbay Halit Bey’inve Milislerinin büyük ve inkâr edilemez gayretleriyle kurulan; Erzincan’da Ermeni Kıyımı sebebiyle 20 Bin Türk’ten ancak bir avuç insan kalmıştı.
Erzurum’a ilerleyişte çok gerekli olduğu için telefon direklerinin kontrolü Halit Paşa’ya tevdi edilmişti.
12 Mart Erzurum’unKurtuluş Gününde şehrin içindeki direnenleri ve cesetleri temizleme işini de Yarbay Halit Bey yürütüyordu.
Taş Mağazalarına sığınan bol cephaneli Taşnak Fedailerini; Yarbay Halit Bey Müfrezesinden Milisler ancak 14 Mart günü temizledi. Burada öldürülen çete mensupları, 46 Ermeni, 5 Gürcü idi.
Erzurum’un Kurtuluşundan sonra, Batı Dersim Müfrezeleri, nakdi mükafaat verilerek terhis edildiler. Halit Bey’de Kafkasya’ya gitmek isteyen diğer bir kaç subayla birlikte 17 Mart’ta Trabzon’a gitti.
1917’de göreve başlama yeri olan Dersim ve Havalisi Halkı; şahsi yiğitlik ve kahramanlığa âşık insanlardı.
Bölge Türk’lüğünün bu soylu yapısının iyi bilinmeyişi; Halit Bey onların psikolojisini iyi bildiğinden kendileriyle çok yakinen dostluk kuruldu. Koçkiri aşireti’nin ünlü lideri Seyyit Rıza’yı kendisine muavin yaptı
Halit Bey, yaptığı çeşitli konuşmalarda; Yöre Halkının etnik kimliği için; ‘’Bunlar İran’da uzun zaman hem hudut olarak ve daha sonra Safevi Harekâtı sırasında İran’ın tesiri altında bırakılmış Türk Oymaklarıdır. Bunlar bizden daha saf Türk’lerdir.
10 Martta Hopa kurtarılmış, ordumuz oradan ilerliyerek, Borçka, Artvin ve Şavşat’ı alıp Ardahan sınırına dayanmıştı.
3 Nisan’da Ardahan, 4 Nisanda Posof’u alarak Ahıska toprağına girdiğimizden; 8. Müslüman Alayını, 3. Tümenin çekirdeği gören Halit Bey, Server Bey’le işbirliği yaparak AHISKA’yı zaptetti.
Mondros sonrası Ordumuz geri çekilirken; Halit Bey Tortum’a çekilecektir. Server Bey,(1886- 1962), Ahıska’da ‘’ Ahıska Milli Şurası’nı kurmuştur. Bu Şura’nın ruhu, yine 3. Tümen Komutanı olan Milli Kahraman Halit Bey’di.
Halit Bey başkanlığında 8 kişilik bir heyet, 3-5 Ocak 1919’da birinci Ardahan Kongresini yaptı. ( Milli Mücadele dönemindeki diğer bilinen kongrelerden daha önce yapılmıştır.) Ardahan Kongresinin ilk azası, 3. Tümen Komutanı Halit Bey’dir.
2. Ardahan Kongresi, 7-9 Ocak 1919’da yapıldı. İngiliz’lere karşı düşünce ve kararları O’nu İngiliz’ler nezdinde aranan, yakalanması istenen bir numaralı adam yapacaktır.
Tortum’da 3. Fırka Komutanı Halit Bey, ‘’Kars Milli Şura Hükümeti’nin Hariciye Nazırı Fahrettin Erdoğan Bey’le birlikte yöre halkının göç etmesine engel olmuşlar, Milli Mücadele’nin direnç göstermesinde birinci derecede etken olmuşlardır.
İşte bu günlerde, (22 Nisan günü) Sarıkamış Dekovili ile İngiliz Yarbayı Ravlinson, yanında 10 kadar subay ve askerle Mütareke şartlarını kontrole memur; Heyet olarak Erzurum’a gidiyordu. Bu Zat’ın 15. Kolordu Komutanlığına vekalet eden Erzurum’lu Miralay Rüştü Bey’e verdiği ültimatom yollu emirde, Tortum’daki 3. Fırka Komutanı Halit Bey ve Kars Milli Şura Hariciye Mümessili Fahrettin Erdoğan (Sarıkamış’lı) Bey’in muhafızlarla Trabzon’gönderilip, orada bulunan İngiliz Savaş Gemisine teslim edilerek İstanbul’a yollanması isteniyordu.
1919 Mayısından 1921 Şubatına kadarki süre içerisinde, Çıldır Müfrezesine de çok büyük yardımlarda bulundu.
Halit Bey, Aralık 1920’ de Yunan Cephesine tayin edildi.
Kazım Karabekir, 3 Mayıs 1919 günü 15. Kolordu Komutanı olarak Erzurum’a gelmiş ve vazifeye başlamıştı. Aynı gün İngiliz Yarbay Ravlinson, 15. Kolorduya vekalet etmekte olan Miralay Rüştü Bey’e bir emirname göndermişti. Ravlinson, 3. Tümen Komutanı Halit Bey’in ‘’ ÜÇ SANCAK’’ yöresinde Halkı Gürcü’lere karşı kışkırtmak suçundan tutuklanarak Trabzon’ sevk edilmesini istiyordu. Ayrıca, eğer Halit Bey firar ederse;yerine Kolordu Komutanı Rüştü Bey gidecek, aynı cezaya çarptırılacaktı. Rüştü Bey Ravlinson’un bu emrini hemen Kazım Karabekir’e Verdi. Kazım Karabekir, Rüştü Bey’e; ‘’ Bu Heriflere değil Kumandan, silah bile teslim etmeyeceğiz. Bir karış toprak da… Bilakis ÜÇ Sancak yöresini tekrar alacağız.’’
Kazım Karabekir’in koruması sebebiyle Halit Bey hiçbir zaman İngiliz’lerin eline geçmeyecektir.
İngiliz’ler tarafından istenen izinli olarak İstanbul’a gönderilmesi Harbiye Nezaretince deemredilen Halit Bey, İstanbul’a gönderilmedi.
21 Mayıs’ta Halit Bey’in Tümeni Trabzon Bölgesine geçecektir.
Gözüpek ve cesur Halit Bey’in peşine düşen İngiliz’ler, 1- Haziran da General Beech’i Erzurum’a gönderdiler. General, Ravlinson’la birlikte Halit Bey’in muhafaza altında Batum’a’gönderilmesi hakkında, Harbiye Nezareti’nin emir verdiğini bildirerek emrin tatbikini istemişlerdir. Kazım Karabekir’de onlara; ‘’ Böyle bir emir almadım. İzinli olarak İstanbul’a hareket etmişti. Şimdi nerededir bilmiyorum,’’ diyerek İngiliz Komutanları savmıştı.
O günlerde İstanbul’a çağrılan ikinci bir Komutan daha vardı. O da 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’di.
3 Temmuzda Erzurum’a gelerek faaliyetlerine devam aden Mustafa Kemal Paşa, 10 Temmuz’da Bayburt’taki Halit Bey’i, Erzurum’a çağırarak görüşmüştü.
Mustafa Kemal ile Trablusgarp’da bulundukları süreden beri birbirlerini gayet iyi tanıyorlardı. Öyleki, bazan Kazım Karabekir’in dahi haberi olmadan, kendi aralarında değişik konularda haberleşmişlerdir.
Mustafa Kemal’le, Kazım Karabekir’in arası niçin açılmıştır? Bilinen şudur: Halit Bey Meselesi…
Bir ara Mustafa Kemal Paşa ile Halit Bey’in, Kazım Karabekir’in bilgisi dışında haberleşmeleri ve İngiliz’ler tarafından aranmakta olan Halit Bey’in, Trabzon Fırkası Kumandanı iken bilfiil mevkiini işgal etmeyerek Torul’da kalması ve Kazım Karabekir’in Rüştü Bey’i Fırka Kumandanlığına göndermesi üzerine; cereyan eden muharebeden dolayı oluşan alınganlıktır. Bu ise, Kazım Karabekir’in; Halit Bey mutlaka Torul’da saklı kalsın. Tümen’in başına Rüştü Bey’I gönderdim, demesine, Mustafa Kemal Paşa’nın aksi fikirde olmasıdır.
Mustafa Kemal Paşa, Trabzon’da Ulusal Girişm ve kararların gereği gibi yürütülmemekte olduğunu görerek, Üçüncü Tümen Komutanı Halit Bey’i; Trabzon çevresinde Ulusal Güçleri kurmakla görevlendirir.
Bu atama işlemi, Kazım Karabekir’in isteği ve bilgisi dışında yapılır. Böyle olmakla beraber, Trabzon’daki gelişmeler Halit Bey tarafından hem Kazım Karabekir’e, hem de Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilmekte idi.
Kazım Karabekir, ‘’ Halit Bey, Mustafa Kemal ile ara sıra şifreli haberleşiyordu,’’ diyerek Halit Bey’I, Erzurum’daki 9. Tümene aldırdı.
9- 10 Aralık 1919’da kendisinin Mehdi olduğunu söyleyen Şeyh Eşref ve Müridleri; Bayburt’ta, isyan hareketinde bulundular. Onlara karşı alınan tedbirler gereği, Kazım Karabekir’in emriyle; Halit Bey, Bayburt’a gönderildi.
Bayburt’ta Şeyh Eşref namında biri; Mehdi’lik ve Peygamberlik iddiası ile ayaklanmış ve orada bir Alayımızın silahlarınıda alarak subaylarını hapis, askelerini de terhis etmişti. İsyanın, elverişli ve dindar mıntıkalarına yayılma istidatı vardı.
Of’tan ve sahilden geleceklerle, Hart’taki asilerin birleşmesine mani olmak üzere 3. Tümenden bir tabur gönderildi.
24- 25 Aralık gecesi, köy sarılmıştır. Şeyh, ‘’Bir kişi kalıncaya kadar teslim olmıyacağını’’ cevaben bildirmiştir. Garip bir tesadüf olarak ilk atışta TOP ateş almayınca; !!Şeyh’e Kurşun İşlemez, top atsalarda ateş almaz.’’ Propogandalarına neredeyse askerler bile inanmışken, ikinci topun ateşlenmesi ile bu sihir bozulmuştur.
Gerçek şudur ki, Şeyh Eşref olayının bastırılmasını sağlayan ve bertaraf eden Halit Bey’dir.
Şeyh Eşref olayının neticesi ile ilgili olarak, Halit Bey’in doğrudan Mustafa Kemal Paşa’ya yazmasını, hiyerarşı anlayışın ters bulan Kazım Karabekir; ‘’Mustafa Kemal, mahiyet kumandanlarımla muharebe etmeyeceği hakkında bana söz vermesine ragmen, Nutuk’un bu sahifesindeki satırları hayretle okudum.’’
‘’Hepiniz Kâfirsiniz, kimseyi tanımam. İtaat etmem, harbedeceğim. Allah bana ‘’Şeriat ilanına memursun,’’ dedi. Diyerek isyan eden Şeyh Eşref’in isyanı henüz bastırılmıştı ki 11 Ocak 1920’de Harbiye Nazırı Cemal Paşa’dan, Kazım Karabekir’e ‘’Trabzon seçimlerinde; Halit Bey’in karışması ve Trabzon’un durumu hakkında bir şifre geldi. Bunun üzerine Halit Bey Trabzon’dan 3. Tümen Kumandanlığından alınıp, Erzurum’da 9. Tümen Kumandanlığına verilmiştir.
Halit Bey’in meziyetleri ile ilgili ayrıa şunlar da söylenebilir: Çok cesur, Milliyetperver, Halkını ve O Halkın psikolojisini iyi bilen, dinini çok seven; Milis oluşturmaya yeteneği çok üstündür. Cesaret istiyen Gerilla türü savaşlarda çok başarılıdır.
Halit Bey, erken terfi ile Yarbay rütbesine yükseltilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa ile Halit Bey, Kazım Karabekir’i dışlıyarak devamlı ve çeşitli konularda yazışmışlardır.
Ermeni’lerin Oltu’yu da işgal edecekleri haberi üzerine, 21 Mart 1920’de Kazım Karabekir, Halit Bey’I Oltu’ya gönderdi.
Ankara’da B.M.M. açılmış, Mustafa Kemal Paşa Meclis Başkanı’dır.Mustafa Kemal Paşa’nın, Halit Bey’den bir isteği olmuştur.Bu istek Muhafız Taburu Kumandanı İsmail Hakkı Bey’in kendisine fedai subay olarak gönderilmesidir.Bu isteğe Hayır diyemiyen Halit bey, Kazım Karabekir’den habersiz olarak bu Subayı izinli göstererek, Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiştir.
Kazım Karabekir’in bütün emirlerini harfiyen yerine getiren Halit Bey komutasındaki 9. Tümen birlikleri 30- Ekimde Kars’I işgal ve ebediyyen kurtardılar.
Kars’ın alınmasının hatırasına Halit Bey’in soyadı, KARSIALAN olmuştur. Bu zafer sonrası, Kazım Karabekir, Korgeneral’liğe; Halit Bey’de Albay’lığa yükseltildi.
8 Aralık 1920 günü, Mustafa Kemal Paşa’dan, Kazım Karabekir’e bir telgraf geldi. Bu telgrafta; cüretli ve icabında kahredici bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu yazan Mustafa Kemal Paşa, bunun için Halit Bey’I yanına istiyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın Halit Beyi isteğine, Kazım Karabekir, EVET demiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Halit Bey’I Cüretli ve Kahhar diye tanımlıyor.
Halit Bey, Aralık 1920’de, Şark Cephesinden ayrılıp, Garp Cephesine gider.
26- Ocak 1921’de Kocaeli Grup Komutanlığına atanır. Kocaeli Grup Komutanı, 2. İnönü Muharebesindedir.
Sakarya Zaferimizden sonra; Büyük Taarruz’da görev alacak olan Halit Bey, Kocaeli Grup Komutanı olarak görev alanı içinde faaliyetlerine devam etmiştir.
Büyük Taarruz’da Halit Bey, doğuda gösterdiği gayret ve fedakârlıkları burada dagöstererek; 3 Eylül akşamı yiğitçe düşmanın ardına sarkmayı başarmış ve İzmir Körfezinden, Yalova’ya kadar kıyı şeridi üzerinden kaçışını önlemiştir. Akçapınar, Balıkçahisar yöresinde çok sayıda esir ve malzeme ele geçirmiştir.
3 Eylül 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, bir emir yayınlıyarak; Büyük Taarruz’da görev alanların tefilerini bildirmişti. Bu emirle Kocaeli Grup Komutanı Albay Halit Bey, TUĞGENERAL’liğe yükseltilmiştir.
Dr.Rıza Nur, Hatıralarında şöyle yazar: ‘’ Deli Halit’e, Mustafa Kemal Mebusluk teklif ettiği vakit, ben yanında idim. Zavallı Halit, ‘’İstemem’’ dedi, zorlandı. Diğeri de zorladı. Nihayet Halit: ‘’Ben Mebusluk yapamam. Pek asabi bir adamım. Kürsüye çıkar, bir şey söylerim. Bir Mebus itiraz eder; ben itiraza alışmamışım. Tabancayı çıkarır, vururum. Beni yapmayınız’’ dedi. Fakat olmadı. Zorlandı. Kendisini biliyormuş sanki, başına geleceğide… Yalnız bu yüzden kendisi başkasını öldüreceğini zannediyordu.
Halit Paşa, pek namuslu ve hamiyetli idi. Cesur, hırçın hatta DELİ’idi. Ama namuslu bir adamdı.
T.B.M.M.’nin ikinci döneminde; Halit Paşa, 28 Haziran 1923’te Ardahan Milletvekili seçildi. Bu görevde, ölüm tarihi olan 14 Şubat 1925 tarihine kadar kaldı.
Halkın deyimi ile sağında taşıdığı NAMUSLU, sol yanında taşıdığı NAMUSSUZ çifte tabanca ile gezmeyi huy edinmiş Halit Paşa; Meclis’te sert tutumu, özellikle Komutanlık ve Parlamento Üyeliğini birlikte yürütmek istiyen Generallerin tavrı yüzünden patlak veren Paşa’lar Mes’elesinde dikkatı çekiyordu.
Zaten böyle bir tartışmanın akabinde, çıkan arbedede vurularak hayatını kaybedecektir.
Halit Paşa, T. B. M. M.’de Harb Malüllerinin haklarını savunmuş, onlara; nakden ve arazi verilmesi suretiyle taltif edilmelerini teklif etmiştir.
- Hayır, olamaz, o kadar paramız yok. Halit Paşa köpürmüş…
- Birkaç gün sonraki celsede, Sivas Mebusu Muammer Bey’in:
- Ordu masrafını kısacağız. Buna mecburuz. Orduyu Halk Ordusu yapalım. Halit Paşa yine ateş kesilmiş:
- Orduyu aç mı bırakmak istiyorsun, askerliği öldürecek misin?
Malül Gazilerle ilgili teklifine; Afyon Mebusu Ali Bey’in:’’ Malül Gazileri hemen bir araya toplayamazsınız’’…Diye itirazını görünce:
- Hiç bir teklifimi Kabul etmiyorlar. Bu nedir böyle? Artık hiçbir şeye karışmıyacağım, diye herkese küsmüştü.
9 Şubat 1925 Pazartesi günü, Elaziz Mebusu Hüseyin Bey, Baytarlar hakkında hazırlamış olduğu takriri bazı arkadaşlarına imza ettirirken Halit Paşa’ya da koridorda tesadüf edince, takriri uzatmış;
- Paşam, lütfen sen de imzalar mısın? Zaten sinirli olan Halit Paşa ‘’ Ben okumadan imza etmem diye reddedince, Hüseyin Bey’le Halit Paşa arasında şddetli bir münakaşadan sonra, Halit Paşa, şiddetle Hüseyin Bey’in üzerine yürümüş, görenler gelip ayırmışlar, ancak Halit Paşa; sükünet bulmamış, mütemadiyen:
- Hüseyin’i mutlaka öldüreceğim. Hıncımı alamadım. Odada bulunanlara:
- Hepiniz dışarı çıkınız. Yalnız kalmak istiyorum. Odadakileri dışarı çıkarırken, Salih Bozok’un kulağına, ‘’ Sen gitme kal, kapıyı tut. Hüseyin’i çağır gelsin. Ben O’nu tepelerken odaya kimse girmesin… demiş, biraz sonra da sukünet bulmuş görünerek sessiz sedasız, odadan çıkıp toplantı salonuna girmiş; Hüseyin Bey’in arkasındaki sıraya oturmuş, eğilerek: ‘’ Dışarıda Kılıç Ali seni bekliyor. ‘’ Hüseyin Bey’de ‘’ Peki Paşam gidip bakayım ,’’ samimiyetle kalkarak dışarı yürümüş, arkasından da Halit Paşa kalkınca arkadaşları da durumdan kuşkulanarak yavaşça salondan çıkmışlar; koridorda Halit Paşa’nın, Hüseyin Bey’i yakaladığını ve O’nu ‘’ kozumuzu pay ‘’edelim’’ diyerek sürükleyince Halit, Paşa’nın elinden kurtulmak için Hüseyin Bey,’’ Paşam hangi kozu ortada kozluk bir şey yok. Sen ne emredersen o olur .’’
- Halit Paşa, ‘’öyleyse biraz dışarı çıkalım.’’ Hüseyin Bey ise,’’ Paşa asabiyetin nedir’’?
- Afyon Mebusu Ali Bey, işin sarpa sarmakta olduğunu hissederek araya girmek istemişse de; o anda kıyamet kopmuştur. Halit Bey birden geri dönerek iki cebinden çıkardığı tabancaları Ali bey’e doğrultarak, ‘’ al sana Kel Ali ‘’ diyerek boşaltmıştır.
- Bu anda Ali Bey’in ayağı merdiven halısına takılarak sırtüstü yere yuvarlanınca, Halit Paşa’da üzerine atılmış ve üçüncü kurşunu da tam beynine sıkmak üzere iken koşuşanlardan Cebelibereket ( Osmaniye ) Mebusu Avni Bey ile Rize Mebusu Rauf Bey müdahele ile Halit Paşa’nın elini çekerek tabancasının hedefini şaşırtmak suretiyle kurşunun boşa gitmesini sağlamışlar ve bir el ateş ederek Halit Paşa’yı yakaladıktan sonra, elinden silahları almışlardır.
- Olay yerine gelen Gümüşhane Mebusu Zeki Bey, tabancasından duman çıkmakta olan Rauf Bey’i görür Zeki Bey, karşıki cam kapıyı açınca; Halit Paşa ile karşılaşıyor. Paşa ayakta, Zeki Bey soruyor:
- -Paşa ne oluyor? Halit Paşa; ‘’ Kel’I altıma aldım. Hergele Rauf beni arkamdan vurdu’’ Tam bu sırada, Halit Bey sarsılıyor. O’nu yol halısının üstüne oturtuyorlar. Fakat Paşa’nın neresinden vurulduğu belli değil.
- Beyaz gömleği kan içinde, kolalı yakalığını, kravatını çözemiyorlar. Çakı arıyorlar. Gözlerine Rize Mebusu Rauf Bey ilişiyor.
- - Çakın var mı? Çıkarıp veriyor.
- Kravatını keserken; ‘’ Paşa’yı sen vurmuşsun, ne cesaretle hala buradasın? Rauf Bey, ‘’Ben vurmadım’’ diyor ve süzülüp gidiyor.
- Baygın vaziyette serilmiş Halit Paşa’yı, Rüştü Paşa ayaklarından, Zeki Bey’de koltuk altlarından tutarak muhasebe odasına götürüyorlar.. Masalardan birinin üstüne sırt üstü yatırıyorlar.
- Toplantı salonunda, silah seslerine; ‘’ne oluyor’’? demeye kalmadan, ‘’ Halit Paşa’yı vurdular’’. Mecliste kopan bu kıyamet bir lahzada dışarıya ve oradan memleketin her tarafına yayılarak, müthiş bir heyecan ve teessür uyandırıyor.
- Sinirliliğinden, kendi de müzdarip ve şikayeçi idi. Buna ragmen doktorların tavsiyelerini dinlemezdi.
- Kendisini muayene eden doktorun; siyasi hayattan uzaklaşıp, sükün ve huzur içinde yaşaması ve bir an evvel evlenmesi lazım geldiği hakkındaki tavsiyelerine gülmüş:
- -‘’ Yani diri diri mezara gireyim ve üstelik de orada bile rahat etmemek için başıma birde kadın belası alayım öyle mi?
- Halit Paşa, Muhasebe odasında masanın üstünde baygın bir vaziyette yatmaktadır. Asıl tedaviyi, İstanbul’dan telgrafla davet edilen o devrin en namlı operatörü Orhan Bey yapacaktır. Fakat Orhan Bey’in gelmesi de bir mes’ele, en süratli vasıta henüz doğru dürüst işlemeyen tren…
- Orhan Bey gelinceye kadar, Halit Paşa’yı olduğu gibi masanın üstünde bırakmak, hiç kıpırdatmamak kararı verilmiş.
- Buraya getirilir getirilmez kendisini ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa’yı görünce; ‘’ Görüyor musun Paşa’m, bu adamların yaptıklarını? Beni arkadan vurdular.
- Mustafa Kemal Paşa:
- - Geçmiş olsun dedikten sonra, yukarıdaki Cumhurbaşkanlığı Odasından getirttiği yastıkları kendi eliyle Halit Paşa’nın altın koyarken, odaya giren Erzurum Mebusu Büyük Hoca’da, Halit Paşa’ya yaklaşmış, alnını okşayarak sormuştu;
- Paşa seni kim vurdu? Halit Paşa, baştan beri tekrar ettiği gibi aynı cevabı Verdi.
- Kel’i altıma aldım. Hergele Rauf arkamdan vurdu.
- Peki, ama Kel Ali; Rauf değil, Müdafaa-i Nefs için ben vurdum diyor. Sorgu Hâkimine de aynen böyle ifade Verdi.
- Halit Paşa: Olamaz dedi. Ben de öyle zannetmiştim, ama değil; vuruşurken arkama döndüğüm zaman Rauf’u gördüm. Vuran O’dur. Kel’I altıma aldım ve bırakmadım. Bu vaziyette beni hemde arkamdan nasıl vurabilir? Olamaz… demişti.
Yapılan tahkikat, gayet gizli tutulduğu için, kimsenin neticeden haberi yoktu. Yalnız şu kadarcık bir haber sızmıştı. Halit Paşa’nın karnından yaralanmış olmsına ragmen, dördüncü kurşunun nefsini müdafaa maksadıyla Ali Bey tarafından atılmış silahtan çıkmış olması mümkün olabilir. Esasen yapılan tahkikat neticesinde; Ali Bey’in silahından bir kurşun eksik bulunmuştur.
Nihayet Orhan Bey geldi. Halit Paşa’yı, kıpırdatmadan muayene ettikten sonra; yine öyle olduğu gibi bırakılmasını istedi. Bu muayene neticesinden sonra, anlaşıldığına göre; Halit Paşa’yı yaralayan kurşun, kalbinin beş parmak altından girerek Dalağını yırtmıştır. İç kanama olmazsa tehlike atlatılabilecektir. Buhranın ilk devresi geçirilmiştir. Şimdi ikinci devredeki hali iyidir. Üçüncü devreyi de atlatırsa, kurtuluş ümidi kuvvetlenir.
Şubatın 13. Günü öğleden sonra dörde doğru; Halit Paşa’nın durumu ağırlaşmaya yüz tutu.
Mustafa Kemal Paşa’da, meclis’teki makamından ayrılmıyor, Yaveri vasıtasıyla durum takip ediyordu.
Gece yarısından sonra, vaziyet bütün bütün vehamet kesbedince, aşağıya inen Mustafa Kemal Paşa, artık kendinden geçmiş, bitkin bir halde yatan Halit Paşa’nın hafifçe alnını okşarken gözlerinin yaşardığı görülüyordu.
Nihayet saat ikide herşey bitti. Halit Paşa son nefesini Verdi.
Halit Paşa, Memleket Hastanesine götürüldü. Orada otopsi yapılan ceset, tahnit edildi.
Ertesi günü saat 10’da, hastaneden alınan ve Al Sancağa sarılan cenaze; Meclis Mensupları refakatinde İstanbul’a gönderilmişti.
İstanbul’da muazzam bir halk kütlesinin iştirakı ile yapılan bir hazin merasimle, Halit Paşa, vasiyeti gereğince; Eyüp’te ki evinin bahçesine defnedilmiştir.
Rivayet olmakla beraber, Ali Bey sırf arkadaşı Rauf Bey’I mesuliyetten kurtarmak için, Halit Paşa’yı kendinin vurduğunu söylemiştir.
Umumi Harp’ten namus ve şerefiyle çıkmış bir Kahraman olduğu kadar; Milli Mücadele’nin de en fedakar ve başarılı Komutanlarından biri olan Halit Paşa, öldüğünde 42 yaşında idi. Cesaret ve kahramanlık başta olmak üzere, askerlik meziyetlerine, kelimenin tam manasıyla sahip olan Paşa’nın cebinden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın Programı ile, Malül Gaziler Cemiyeti’nin bir mektubu çıkmıştı.
Hakkın ve Adaletin yılmaz Müdafii olarak takdim edilen Halit Paşa; Kürt – Türk ayırımına şiddetle karşı çıkar. Böyle ayırım yapanlara, Kürt’lerin de, Türkmen’ ler kadar Türk olduklarını söylerdi. Bu görüş zaten Kuva- i Milliye’nin de görüşüydü.
Başta bu sebepledir ki, Halit Paşa; Doğu Halkı tarafından çok sevilir ve sayılırdı.
Yemen’de, Trablusgarp’ta O, vardı. Ardahan’ın Rus’lardan kurtuluşunda hep O, vardı. İnönü, Sakarya Muharebeleri’de dâhil girdiği her mücadelede yaralanmış ve Trablus, Sakarya hatırası kurşunları hayat boyu taşıyan bu vatansever insan, düşmanın değil de bizim kurşunun öldürmesi çok hazin…
Girdiği savaşlarda, 9 defa yaralanmış Halit Paşa’nın mezarı; Kurtuluş Savaşı Komutanlarından olarak, 11 Ağustos 1983 tarih ve 2876 sayılı yasa ile Devlet Mezarlığına nakledildi. Adı geçen yasyayla kurulan Atatürk Araştırma Merkezi Onur Üyeliğine seçildi.
ASKERLERİNİN GÖZÜYLE HALİT PAŞA
1884 Erzurum doğumlu Ali Ezberci’nin anlattıkları:
Tarihini hatırlamıyorum. Bir kış günü, Erzurum’a gittim. Kahvede oturuyordum. İki jandarma içeri girip, göz gezdirdikten sonra bana, ‘’sen sakal bırakmışsın, ama pek genç gösteriyorsun. Yürü bakalım’’ dediler. Bir iki itiraz ettiysem de fayda vermedi. Ellerimi bağlayıp götürdüler.Yolda bizi görenler; !! Halit Paşa bunu öldürecek, yazık olacak’’ diye laf atıyorlardı bir yere götürdüler. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra; Halit Paşa’nın geldiğini söylediler. İri yarı bir adam gelip, kolumdan tutarak, Halit Paşa’nın yanına götürdü. Ozamana kadar korktuğum Deli Halit paşa, sanki bana çok yakınmış gibi geldi.
Halit Paşa, birden hiddetlenerek şöyle dedi; ‘’ Ulan, Ermeni Piçleri ananı bilmem ne ederken, sen kahve köşelerinde muharebeden kaçıyorsun. Seni kanı bozuk… senin kanın bozuk mu? Dedi, ben de hayret edilecek bir sertlikle, ‘’Paşa’m, ben ne asker kaçağıyım, ne de senin dediğin kanı bozuklardanım. Köyde İmamlık yapıyordum. Ermeni’lerin bu kadar azıttıklarını duyduğum için, imamlığı bırakıp sizi görmeye geldim.’’ Dedim. Bana biraz baktıktan sonra; ‘’geç buraya’’ dedi. Nöbetçiye işaret etti. Nöbetçi, elleri zincirle boynuna bağlı birisini getirdi. Paşa, ‘’nerelisin’’? Dedi. Adam, ‘’ Nahcivan’lıyım’’ diye cevap verdi. Adamın ne yaptığını anlıyamadım. Paşa, hiddetlenerek ‘’seni gidi Ermeni bozması’’diyerek adamı vurdu. Sonra bana dönerek; ‘’sen ne diyorsun’’ diye bana sordu. Ben de aynı şeyleri aynen anlattım. Biraz alaylı olarak, ‘’ anlat bakalım Hoca’m, köyde imamlık rahat mı? Ama yarın Ermeni kovalayacağız, orada anlarsın hangisinin rahat olduğunu’’ dedi. Ben hiç istifimi bozmadım.
Ertesi günü sabah uyandım. Sabah namazı vakti oldu olacak. Atlı birinin geldiğini görünce, dışarıya çıkıp, kim olduğunu anlamak için merakla bakıyordum. Yaklaştığında bu atlının Deli Halit Paşa olduğunu gördüm. Yanına üç kişi çağırdı, onlarla bir şeyler konuştu. Sonra tekrar gitti.
Birazdan üç kol halinde harekete geçtik. Halit Paşa, bizim kolun başında bulunuyordu. Bir köyden geçerken; göğüslerinden süngülenmiş kızlar, parçalanmış çocuk cesetleri, öldürülmüş yaşlılar, çırçıplak kesilmiş kadınlar bizi şaşkına çevirdi. Halit Paşa, bunlara bakarken, gözlerinden şıpır şıpır yaşlar akıyordu.
Sert mizaçlı, bu askerin bu kadar yumuşak kalpli, merhametli ve yufka yürekli olacağını tahmin etmiyordum.
07/ 01/2017
Hüseyin KURT ( Tarihçi )
Kaynak: Deli Halit Paşa ( Dr. Gürsoy Solmaz)
Bu makale 2094 kez okundu.
| 13.12.2025 | Ziyaretçi |
| Online | 49 |
| Bugün | 6252 |
| Toplam | 25179518 |