Aydın KARASÜLEYMANOĞLU
EĞİTİM ÜZERİNE DENEMELER
30.08.2014

 GELDİ GÖRDÜ YAZDI(*)

EĞİTİM ÜZERİNE DENEMELER

 

Aydın KARASÜLEYMANOĞLU

 

Her eğitim yöntemi, onu uygulayan ulusun renklerini taşır, eğitim ülküsü ulusal ülkünün aynasıdır, diyor Paul Lapie. Eğitim, bir ulusun geleceğini biçimlendiren, topluma yaşamsal erdemler kazandıran, bireysel niteliklerin özgürce gelişmesini sağlayan bir olgudur. Bu nedenle eğitim, üretken ve çağdaş olmalıdır. Toplumsal dinamizmi arttırmalı, yaşamsal sorumluluklara işlevler kazandırmalıdır. Ulusun, güzeli, iyiyi arama yeteneğinin, daha mutlu ve anlamlı yaşam için kullanılmasına olanak vermelidir.

Ülke koşullarına göre oluşan eğitim düzeninin sıkıntılarını yaşayan kuşaklar, okumayı salt geleceği kurtarma ya da güvence altına almanın ötesinde, çağdaşlaşmanın, demokratikleşmenin, yaşama içerik ve anlam kazandırmanın gereği saymışlardır. Zor koşullarda eğitim yapabilme fırsatını yakaladıkları için kendilerini şanslı görmüşler ve bu şansı, yaşamlarının her aşamasında ulus yararına kullanmanın yollarını aramışlardır.

Bizim kuşak da bu zorlukları göğüsledi. Bizim dönemimizde ilçelerin çoğunda ortaokul yoktu. İlçemizden 70 km. uzaklıktaki Artvin’e, kamyon üstünde 4-5 saatte ancak gidebilmiştik. Hem de, yeni açılan bozuk ve uçurumlu  yollardan geçerek. Aynı köyden 13 yaşlarındaki dört arkadaş, tuvaleti, suyu dışarıda tek göz bir odada barınarak ortaokula başladık. Şimdi koşullar değişti. Her ilçede değil ortaokul, liseler bile var. Elli yıl öncesinin zor koşulları, belleklerimizde derin izler bırakan anılara dönüştü. Çok yavaş da olsa o süreçte aşıldı. Paul Lapie’nin vurgulamaya çalıştığı gibi ülke koşulları değiştikçe, eğitim olanakları da ona koşut kolaylaştı.

Bu kısa değinmenin amacı, aynı köyden 13 yaşlarında ailelerinden kopup, başlarında yol gösterenleri olmadan, tek odalı bir yerde eğitime başlayanların,  bin bir türlü engelleri aşarak da olsa sonuca gidebildiklerini sergilemektir. Tüm olumsuzluklara karşın, çok sayıda gencimizin özveri göstererek, sıkıntıları göğüsleyerek eğitim yaptıklarını, teknokrat ve bürokrat olarak ülkeye yararlı hizmetlerde bulunduklarını vurgulamaktır.

Eğitim yapma uğruna, 13 yaşındayken bazı gerçeklerle yüzleşen, zor koşullarda ortaokula başlayan dört arkadaşımızdan biri yargıç, biri banka müdürü oldu. Ben de değişik görevlerde bulundum. Kültüre edebiyata yakın oldum. Dergilerde, gazetelerde yüzlerce yazı yazdım. Kitaplar çıkardım. Haksızlıklara tavır koyduğum için bazı yönetimlerce sakıncalı görüldüm. Kıyımlara uğradım. Fırsat verildiğinde de, ülkeme yararlı hizmetlerde bulunmaya çalıştım. Dördüncümüz Salim Erbaş da,  sınavı kazanarak bir kurum adına, fakülteyi Almanya’da okudu. Ziraat alanında doktorasını da yaparak yurda döndü.

Biz burada, olayları özel bir eksene yerleştirip arkadaşlarımızdan, onların eğitim uğruna çektikleri sıkıntılardan söz etmek amacında değiliz. Konuyu ulusal boyutta ele alıp, eğitimle ilgili genel değerlendirmelerde bulunmak istiyoruz. Bu yazımızın içeriği, Dr.Salim Erbaş’ın Almanya’da evlendiği sınıf arkadaşı Suzan (Susanne) Erbaş’la ilgilidir. Sizlere yansıtmak istediğimiz, yabancı bir coğrafyada doğan, evlenip hiç bilmediği Türkiye’ye gelen, birikimlerini yeni ülkesi için kullanan, sorunlarımıza bizden çok duyarlılık gösteren bir bilim kadınının öyküsüdür.

Okul arkadaşım Dr.Salim Erbaş, Ankara’da göreve başladığında tanıdım eşi Suzan Hanımı. Çevreye uyumu, yeni dostlarıyla ilişkileri çok içten ve doğaldı. İlk yıllar, Türkçeye tam egemen olamamasının dışında, bir Türk mü, yoksa bir Alman mı olduğunu kestirmek çok zordu. Her davranışıyla, bizlerden biri olduğunu kanıtlıyordu sanki. Bu özellikleriyle yabancı gelinimizi çok sevmiştik. Suzan Hanımın enerjisi, çalışkanlığı, disiplini, görev anlayışı ve yurttaşlık bilinci dikkatimizi çekmişti. Onun başarılı olma hırsına, görev anlayışına, duyduğu sorumluluğa, her alanda çevresine yararlı olma arzusuna saygı duymuştuk. O, belleğimizde örnek bir insan olarak yer etti.

Suzan Erbaş’ın ülkemize gelmesi bizler için bir kazançtı. Bilineceği gibi geri kalmış ülkelerden gelişmiş ülkelere olan beyin göçü, önemli bir sorundur. Nasıl ki, zenginlikler hep Batı’ya akıyor, bin bir emekle yetişmiş insan gücü de hep uygar ülkelere yöneliyor. Bu olgudan, en çok zarar gören ülkelerden biri de Türkiye’dir. Suzan Erbaş gibi donanımlı kişilerin ülkemize gelmesi, bu alandaki kayıplarımızı biraz olsun giderebilir diye düşünüyoruz.

Suzan Erbaş’lar, iş disiplininin yerleşmesi, görev anlayışının değişmesi açısından da bizlere örnek olacaklardır. Bizi, aynı avantajlara sahip öteki uluslardan geri bırakan kronikleşmiş alışkanlıklarımız, bu örnek kişiler sayesinde ancak ortadan kalkabilir. İş disiplinsizliği, adam kayırma, çapsızların şu ya da bu nedenle önemli görevlere getirilmesi, bürokraside nitelikli kişilerin değil, yandaşların korunması, geri kalmışlığımıza neden olan etmenlerdir. Denizi, kumu, güneşi, meyvesi sebzesi, madenleri bizim kadar avantajlı konumda bulunmayan ülkelerin yaşam düzeylerinin bizden kat kat üstün olmasının nedenleri açıktır. İş, insan unsuruna gelince avantajlarımız bitiyor. Her işimiz yozlaşıyor. Demokrasimiz, iş gördürme, ayrıcalık sağlama üstüne kurulu. Her türlü hizmetleri sürdürmekle yükümlü bürokrasimiz, siyasal baskılar yüzünden ilkesizleşmiş. Bilgili, becerili kişilere hizmet etme fırsatı verilmiyor. Ülkeyi kalkındıracak çalışma düzenidir. Verimi arttıracak, herkesin uyması gereken yöntemlerdir. Bizim çalışma yaşamımızda kantarın topu kaçırılmış. Bürokrasinin temelini oluşturan kurallarda ölçü kalmamış.

Bunları anlatmamın nedeni, Almanya’da eğitim gören, iş disiplinini kazanan, hizmet anlayışları farklı olan Erbaşların Türkiye bürokrasisinde çektikleri sıkıntılar, karşılaştıkları olumsuzluklardır. İşini onuru sayanların, bürokrasimizle siyasetin içiçe girdiği ortamlardaki yanlış ve yanlı uygulamalara göz yummasının, baskılarla kural dışı işler görmesinin elbette ki olanağı yoktu. Dr.Salim Erbaş da, Dr.Suzan Erbaş da bürokrasideki bu keyfi davranışlara tepki gösterip görevlerinden ayrıldılar. Dr.Salim Erbaş, tohumculukla ilgili bir kuruluşa genel müdür oldu. Dr.Suzan Erbaş’ta Hacettepe Ün. akademik görev üstlenerek, kariyer yapma yolunu seçti. Ülke yararına olan önemli çalışmalara imza attı.

Doçentliği sırasında çoğu Cumhuriyet’te olmak üzere birçok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Bilimsel alanı gıda kimyası olmasına karşın, sanata edebiyata aşırı tutkusu Doç.Suzan Erbaş’ı daha da üretken yapmıştı. Yaşadığı ülkenin sorunlarına karşı onu daha duyarlı hale getirmişti. Eğitim üzerine yazdığı denemelerin toplandığı “Geldi Gördü Yazdı” adındaki kitabına önsöz yazan Prof.Dr.Ali Osman Öztürk, onun için şöyle diyor: “Suzan Erbaş’ın bakış açısından çok çarpıcı, bizim kanıksayıp da pek göremediğimiz hususlara dikkat çekiliyordu. Ciddi konular üzerine kaleme alınmış olsalar da, yılların ve yaşanmışlığın birikim ve donanımıyla yer yer ironik, paradoksal ve hatta komik durum saptamaları yapılıyor, bu ise aynı zamanda biçeme de yansıyordu.”

Suzan Erbaş, Hacettepe Üni.’nde doçent yaptıktan sonra Bursa Uludağ Üni.’nde göreve başladı. Daha sonra da Çanakkale 18 Mart Üni.’de hizmetlerini sürdürdü. Fakülte kurulu üyeliği, sınıf öğretmenliği bölüm başkanlığı, rektör danışmanlığı, ÇOMÜ Eğitim Fakültesi dekan yardımcılığı, rektör yardımcılığı gibi görevleri de üstlendi. Görev yaptığı üniversitelerin çağdaşlaşması için önemli katkılarda bulunmuştur. Kendi kariyer alanının dışında Alman üniversiteleriyle Türk üniversiteleri arasında kurulan dostluk ve işbirliği köprüsünün de mimarlarındandı. Prof.Dr.Suzan Erbaş’ın uluslararası bilim çevrelerince önemsenen çok sayıda makalesi ve bildirileri bulunmaktadır. Yayımlanan ulusal makalelerinin yanında değişik bilimsel toplantılarda sunulan ulusal bildirileri de vardır. Prof.Dr.Erbaş, yurtiçinde ve yurt dışında çok sayıda bilimsel etkinliklerin içinde bulundu. Arkeolojiden, edebiyata kadar her etkinliğin izleyicisi oldu. O güzellikleri yaşayanların fotoğraflarında yer aldı.

Bilimsel etiğe bağlı, açık sözlü ve yürekli olan Prof.Dr.Suzan Erbaş, doğup büyüdüğü Almanya ile sonradan vatandaşı olduğu Türkiye arasındaki, çalışanlara verilen hakların uygulanması konusundaki seminerde, ülkemizin tezini haklı gördüğü için bilimsel etiğe uygun Türkiye’yi savundu. Yavuz Donat’ın 9 Mayıs 1996 günkü Milliyet gazetesinde yayınlanan yazısından bir bölümü aktarmak istiyoruz:

“...Türk haftası nedeniyle düzenlenen seminere Türkiye’den iki öğretim üyesi gitti: İst.Üni.’den Prof.Dr.Zafer Tunca. Bursa Uludağ Üni.’si Dekan Yardımcısı Prof.Dr.Suzan Erbaş.

Suzan Hanım 1970’lerin başında Türkiye’ye gelmiş olan bir “Alman.”

Sonra “Türk vatandaşı” olmuş.

Türk tezlerini “aslanlar gibi” savunuyor.

Türkiye’de “Suzan Hoca gibi”, Alman kökenli başka vatandaşlarımız da var.

Ah keşke Mesut Bey’in (başbakan) “resmi heyetinde” Prof.Dr.Suzan Erbaş da bulunsa.

“Avrupa’daki Türkler” konusunda araştırmaları bulunan “bilim adamlarına” itibar edilse.”

İşte bu Prof.Dr.Suzan Erbaş, ülkemize geldi, gördü, yazdı. Hem de Prof.Dr.Ali Osman Öztürk’ün dediği gibi bakış açısından çok çarpıcı, bizim kanıksayıp da pek göremediğimiz hususları gazetelerde dile getirdi. İkinci vatanına yararlı olabilmek için birikimlerinden damıttığı görüşlerini Türk toplumuyla paylaştı. Yararlı birey olmak uğruna, donanımını daha da arttırmak için çırpınıp durdu. Ve en verimli çağında, geçirdiği kalp krizi sonucu 13 Mart 2005’te aramızdan ayrıldı. Yüreği, onun tükenmek bilmeyen enerjisine, başarma hırsına, ulusuna yararlı olma coşkusuna daha fazla dayanamadı. Almanya’da doğan Suzan Hanım, çok sevdiği Bursa’da, 57 yaşında sonsuza kadar sürecek uykusuna çekildi. İpekböceği kentinde, kozasını öremeden, bazı çalışmalarını tamamlayamadan yatıyor şimdi.

Çalışma arkadaşları ile öğrencileri, ona olan sevgi ve bağlılıklarının kanıtı olan bir kitap hazırlamışlar. “Geldi Gördü Yazdı” adlı bu kitapta, onun gazete ve dergilerde yayınlanan eğitimle ilgili yazıları yer alıyor. Sait Coşar, bu yazılarla uyumlu karikatürler çizmiş. Prof.Dr.Suzan Erbaş’ın özgeçmişi, bilimsel çalışmaları, yönetici olarak hizmetleri, hakkında yazılanlar bu ciltte toplanmış. Böylece, eğitim kitaplığına bir yapıt daha kazandırılmış.

Eğitim üzerine denemelerin yer aldığı bu kitap, bizce tez konusu yapılmalı. Yabancı coğrafyada doğduğu halde yurttaşı olduğu ülke için var gücüyle çalışan kişiler unutulmamalı. Böylesine onurlu bir yaşam öyküsü, gelecek kuşaklara aktarılmalı. Prof.Dr.Suzan Erbaş’ın Türkiye’deki, yaşamı ve çabaları çok yönlü incelenmelidir.

Çünkü o, geldi, gördü,yazdı ve de Türk toplumuna örnek oldu.

------------------------------------------------

 

(*) Geldi Gördü Yazdı/Eğitim üzerine denemeler-Prof.Dr.Suzan Erbaş, Anı Yayıncılık.Mart/2006

 


Bu makale 381 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com