Åžahver KARASÃœLEYMANOÄžLU
ARTVİN?DEN ÇİZGİLER: (1)
19.02.2013

ARTVÄ°N’DEN ÇÄ°ZGÄ°LER: (1)

Åžahver KARASÜLEYMANOÄžLU

ÇORUH’TAN Ä°ZMÄ°R’E

 

Bir gün, Artvin dosyalarıyla uÄŸraşırken, eÅŸim:

-Sen de, ben de yöremizle ilgili çok sayıda ÅŸiir ve yazı yazdık. Kaynak kitaplar yayınladık. Sergiler açtık. Ä°limiz sorunlarıyla ilgili projeler geliÅŸtirdik. Yetkililere sürekli önerilerde bulunduk. Sen halk bilimiyle ilgili kapsamlı derlemeler yaptın. Ben, Artvinli ozan ve yazarların kitaplarını tanıttım. Yöremizle ilgili arÅŸivler oluÅŸturduk. Dosyalar düzenledik. Uzun yıllar derneklerde sorumluluk üstlendik. Artvin’in daÄŸlarına, yaylalarına çıktık. DoÄŸal deÄŸerleri yazılarımızla tanıtmaya çalıştık. Bunların hepsi de güzel çabalar ama bizim asıl yapacağımız iÅŸi hep erteledik, dedi.

Ertelenen ÅŸeyin ne olduÄŸunu sorunca da, ÅŸunları söyledi:

-Bu tür hizmetleri baÅŸka Artvinliler de yapabilir. Bizim asıl yapacağımız, yöremizin tüm özelliklerini edebiyat dünyasına taşıyacak bir roman yazmaktır. Artvin’in deÄŸiÅŸik yüzünü öykülere yansıtmaktır.

Enerjimizin yoÄŸun olduÄŸu yıllarda, Çoruh’un doÄŸduÄŸu yerden baÅŸlayıp, denize döküldüÄŸü Batum’a kadar yöre halkının yaÅŸamını film yumuÅŸaklığında veren, geleneklerini yansıtan, güzelliklerini tanıtan bir belgesel hazırlamayı tasarlamıştık. Kaçkarlarda klipler çekilmesi için bazı sanatçı ve firmalarla görüÅŸmeler yapmıştık. Bunlar salt istemekle sonuçlanacak giriÅŸimler deÄŸildi. Ä°ÅŸin ekonomik boyutu da vardı. Altyapısının oluÅŸturulması gerekiyordu. Dolayısıyla bizim boyumuzu aşıyordu.

Daha sonra, bizim düÅŸündüÄŸümüz gibi olmasa da, yöremizle ilgili bazı belgeseller yapıldı. Yöremizin bir bölgesiyle ilgili bu belgeseller, çok kapsamlı ve doyurucu olmasa da Artvin’in tanıtımında önemli rol oynadılar. Bu kısa belgesellerden sonra, Artvin Kültür DerneÄŸi TRT ile iÅŸbirliÄŸi yaparak ve Kültür Bakanlığından destek alarak bir proje geliÅŸtirdi. “Çoruh Durgun Akacak” adıyla çok bölümlü bir belgesel hazırladı. Dostumuz Filiz Ozankaya’nın yapımcısı olduÄŸu bu belgesele, birçok Artvinli gibi eÅŸimde danışmanlık yaptı. Bu belgesel ilimizle ilgili kapsamlı bir belgeseldi. Ama kurgusunun yöreyi tanıtacak özellikten uzak olması, halkın yaÅŸamını film yumuÅŸaklığında yansıtamaması, sorunlara yaklaşırken bilimselliÄŸin aşırı ölçüde ön planda tutulması belgeseli sıkıcı hale getirmiÅŸti. Yapılan iÅŸ çok yararlı bir giriÅŸimdi ama amaçlarına hizmet etmesi açısından eksikleri vardı. Herkes ne iyi oldu da böyle bir belgesel yapıldı derken, bizim eleÅŸtiri getirmemizin hoÅŸ karşılanmayacağını biliyoruz. Biz de, çok iyi bir iÅŸ baÅŸarıldı diyoruz ama bazı açılardan bu belgeseli yeterli görmüyoruz. Çok daha iyisi yapılabilirdi, diye düÅŸünüyoruz.

Bu arada eÅŸim, Yusufeli’deki halkın yaÅŸamından etkilenerek çocuk öyküleri hazırlamaktaydı. Bu öyküler, çocukların ilgisini çekmek kadar, yörenin yaÅŸamını da yansıtmayı amaçlıyordu. Bir bakıma, ilçelerimizde yaÅŸayanların çocukluÄŸunu öyküleÅŸtirilmiÅŸti. Bu öykülerde yöremizin motifleri, gelenekleri, sosyal dayanışmaları, eÄŸitime olan tutkuları sergilenmiÅŸti. Çoruh vadisinden kesitler sunmaktaydı.

EÄŸitimci ve eli kalem tutan biri olarak bu öyküler çok hoÅŸuma gidiyordu. Dosya tamamlanınca bunların yayınlanmasını istedim. EÅŸim bu konulara pek önem vermiyordu. Biz yazalım, bir gün deÄŸerlendirilir, diye düÅŸünüyordu. Ben de, bir an önce yayınlanması için öykü dosyasını, Kültür Bakanlığına götürdüm. Bakanlığın çocuk kitapları arasında çıksın istedim. Bastırması, dağıtması bize yük olmasın diye düÅŸündüm.

Ä°ki ay sonra gelen inceleme raporunda, bu öykülerin eÄŸitici, çocukları güzelliklere yöneltici, pedagojik açıdan bilinçlendirici olduÄŸu belirtilmiÅŸti. Yazılımında da bir hata bulunamamıştı. Basılması için sıraya konduÄŸu bildirilmiÅŸti.

Biz kitabın yayınlanmasını beklerken, Kültür Bakanlığından bir yazı daha geldi. Bu kez, çocuk kitaplarının MEB, kültür kitaplarının da Kültür Bakanlığınca basılması için anlaÅŸma yapıldığından söz edilerek, kitabımızın MEB’na devredildiÄŸi bildiriliyordu. Bu arada hükümet deÄŸiÅŸikliÄŸi olmuÅŸtu. Bir iki ay sonra MEB’dan bir yazı daha geldi. Yazıda, kitabın yayın komisyonunca incelendiÄŸi, çok yararsız bulunduÄŸu, yayınlanamayacağı belirtiliyordu.

Öykü aynı öyküydü. Hükümet ve anlayış deÄŸiÅŸmiÅŸti. Åžu devletin iÅŸine bak ki, bir komisyon çok yararlı derken, öteki komisyon çok zararlı diye rapor veriyordu. Yazıyı okuyunca eÅŸim güldü. Ben sinirleneceÄŸini bekliyordum.

-Bana bu ülkede hiçbir ÅŸey sürpriz gelmez, dedi. Yıllarca çalıştım, devletin yapısını çok iyi bilirim. Genç yaÅŸta neden devletle iliÅŸkilerimi kopardım sanıyorsun? Hem de baÅŸarılarım, basında yazılırken. Sen boÅŸuna, kitabı oraya buraya gönderme.

Öykü dosyasını daha fazla bekletemezdim. Bu konuda inadımı yenemiyordum. Çünkü bu öykülere güveniyordum. Yıllar sonra “Mevlüt Kaplan çocuk öyküleri yarışması” açıldı. “Sandıktaki Mektup” adını taşıyan bu dosyayı Aydın’a haber vermeden bu yarışmaya gönderdim. Sonucun ne olacağını beklerken, bu dosyanın 2007 Mevlüt Kaplan ödülünü aldığını gazetelerden öÄŸrendim. Çok soÄŸukkanlı olan eÅŸime bunu haber verdiÄŸimde, hiç tepki göstermedi:

-Ä°yi, demekle yetindi.

Haberlerden birkaç gün sonra, ödül töreni için Ä°zmir’de bulunmamız gerektiÄŸine dair bir yazı geldi. EÅŸimle birlikte (Mart/2008) Ä°zmir’e gittik. O akÅŸam, yakın dostlarımız Nuran-Ahmet YaÅŸar Genç çifti bizi konuk ettiler. Gece yarılarına kadar oturduk. Onların sevinci bizimkinden fazlaydı.

Ertesi gün, Ä°zmir’deki edebiyatçı dostlarımıza (Abdullah Neyzar Karahan, OÄŸuz TümbaÅŸ, Mine Ömer, Hüseyin YurttaÅŸ, Zübeyde Seven Turan gibi) telefon ettik. Hepsinin de ödül töreninden haberi vardı. Alsancak Kültür Merkezinde yapılacak törende görüÅŸmeyi kararlaÅŸtırdık. Bu arada, Ä°zmir’de faaliyet gösteren Artvin derneÄŸi baÅŸkanı Recep Kırmızıyüz ile Yusufeli derneÄŸi baÅŸkanı Necdet Karacayı da aradım. Her Ä°zmir’e geldiÄŸimizde Konak’taki Artvin derneÄŸine uÄŸramaktaydık. EÅŸim:

-Ozan, yazar dostlarımız tamam da, baÅŸka kiÅŸileri rahatsız etmeyelim. GösteriÅŸe kaçıyorlar, iÅŸi abartıyorlar izlenimi vermeyelim, diyerek beni uyardı.

Ä°yi ki, Artvin ve Yusufeli derneÄŸine haber vermiÅŸim. Ödül töreninin yapılacağı salonu, edebiyatçılar, Mevlüt Kaplan’ın köy enstitülü eÄŸitimci arkadaÅŸları, öÄŸretmenler ve gençler doldurmuÅŸtu. Artvin’den müfettiÅŸim olan Kazım Ertürk de oradaydı. EÅŸini yeni yitirmiÅŸti. Ama bizim için gelmiÅŸti ödül törenine. Tören baÅŸlamadan tanıdıklarla kısa görüÅŸmeler yapma fırsatı bulduk. Artvin dernek baÅŸkanı Kırmızıyüz’ü görünce:

-Åžu kapıda yığılanların çoÄŸu Artvinlidir. Hepimiz de çok gururlandık, dedi. HemÅŸehrilerimizin bizimle tanışmak için geldiklerini bildirdi.

Onların yanına giderek, hepsinin de ellerini sıkmaya, teÅŸekkür etmeye çalıştık. O arada, ödül aldığını bildirdiÄŸimde hiç tepki vermeyen eÅŸim çok duygulandı. HemÅŸehrileriyle kucaklaÅŸtı. Onların ayakta kalmamaları için dışarıdan sandalyeler getirtti.

2007 Mevlüt Kaplan edebiyat ödüllerini kazananlar bir duyuruyla açıklanmıştı. Açıklamaya göre;   Aydın KarasüleymanoÄŸlu “Sandıktaki Mektup” adlı basıma hazır kitabıyla birinci,  “Öteki Dostlar” adlı dosyasıyla ErdoÄŸan Baysal ikinci, “Mutluluk Nerede” adlı dosyasıyla Rasim BakırcıoÄŸlu (Artvinli dostumuz) üçüncü  olmuÅŸlardı. Zübeyde Seven’in “MenekÅŸe” adlı çalışması da mansiyonla ödüllendirilmiÅŸti. Hüseyin Duman’ın “Alaimsema” adlı eseri seçici kurul özel ödülüne deÄŸer bulunmuÅŸtu. Mete Erden ile Azerbaycanlı  Tamilla Aliyeva’da Özgür EÄŸitim Yayınevinin özel ödülünü almışlardı.

Ödül töreni, Timuçin Özyürekli’nin, “çocuk edebiyatı ve Kaplan ödülleri” hakkında sunumuyla baÅŸladı. Protokol konuÅŸmalarından sonra mansiyon alanlar kürsüye çaÄŸrılarak ödülleri verildi. Daha sonra üçüncü, ikinci ve birinci kürsüye çaÄŸrıldılar. EÅŸimin ödülünü Konak Belediye BaÅŸkanı  Ali Muzaffer TunçaÄŸ verdi. EÅŸim kısa bir konuÅŸma yaparak, ÅŸunları söyledi:

 “Hiçbir yazar ödül almak için eser üretmez ama eserinin seçici kurullarca deÄŸerlendirilmesinden, ödüllendirilmesinden ve öykülerinin okurlarla paylaşılmasından mutlu olur. Daha üretken olmaya özenir. Sorumluluk duygusu artar. Ödüller, edebiyat dünyasının içimizi ısıtan, moralimizi arttıran cemreleridir. Edebiyat toprağının bereketini çoÄŸaltan olgulardır. Sn.Mevlüt Kaplan’ın kiÅŸiliÄŸinde, edebiyat ödüllerine katkı yapan herkesi kutluyorum. Okuma özürlü bir toplum oluÅŸumuzun, sanata kültüre sırt çeviriÅŸimizin acı sonuçlarını hep birlikte yaÅŸamaktayız. 1950’lerde ekonomik ve sosyal bakımdan bizimle aynı düzeyde olan ülkeler çok kalkındıkları halde biz daha temel sorunlarımızı çözemedik. Devletin bir kültür politikası yok. Edebiyat, sanat gönüllü kiÅŸilerin sırtında gidiyor. TV, basın gibi kültür araçları topluma paparazzi kültürü pompalıyor. Çocuk kitaplarının çoÄŸu yabancı kaynaklı klasikler. Onlar da gerekli ancak yerli yazarlara da ÅŸans verilmeli. Bir tane dünya klasiÄŸimiz yok. Çünkü Türkiye’de edebiyat önemsenmiyor. Böyle bir ülkede yazar olmanın getirdiÄŸi sorumlulukların bilincindeyiz. Ben ödülümü, bu yarışmaya katılan tüm yazarlar adına alıyor ve hepinizi bu duygularla selamlıyorum.”

Y.Bekir Yurdakul’un sunduÄŸu tören, müzik dinletisi eÅŸliÄŸinde verilen kokteyle sona erdi. Kokteylde yeni dostlar edindik. HemÅŸehrilerimizle uzun boylu konuÅŸma fırsatı bulduk. Bu arada kuzenim orman müh.ErdoÄŸan Kudal:

-Bu akÅŸam bir yere gidemezsiniz. Duyanlar ayıplar. Benden daha yakınınız mı var? diyerek konuk etmek istedi. Oysa o akÅŸam için baÅŸka dostlara sözümüz vardı. O akÅŸam, ErdoÄŸan AÄŸabeylerde kaldık. EÅŸi Nursen Hanım gereÄŸinden fazla hazırlık yapmıştı. Güzelim yemeklerin yanında, çok güzel pastalar, börekler de hazırlamıştı. Kilo almamak için pasta börek yemekten kaçınmaktaydık. Ama o akÅŸam bu kurala uymadık. Ä°zmir’de olduÄŸumuzu duyan oÄŸulları veteriner Teoman da bizi görmeye Bornava’dan kalkıp Güzelyalı’ya gelmiÅŸti.

O gece bir ÅŸanssızlık da yaÅŸadık. Sabaha karşı Nursen rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Bizi rahatsız etmemek için uyandırmamışlardı. Ambulansın sesini de duymamıştık. ErdoÄŸan AÄŸabeye sabahleyin çok sitem ettim.

-Kahvaltıyı falan boş ver. Hastaneye gidelim, dedim.

 Ä°ki gün içinde döneriz dediÄŸimiz Ä°zmir’den bir hafta sonra ancak dönebilmiÅŸtik. Bu arada sınıf arkadaşım Secaattin ZenginoÄŸlu’nun Sahilevleri’ndeki villasına gittik. Hafif bir kalp krizi geçirdiÄŸi için ödül törenine gelememiÅŸ, bir gazeteci dostunu göndermiÅŸti. Bizi ısrarla beklediÄŸini söylemiÅŸti. Sahilevleri uzaktı. Ä°zmir’e arabamızla da gelmemiÅŸtik. Ama rahatsızlık söz konusu olunca ziyaret edelim, dedik. Yolda giderken Ä°zmir’i iyi bilen eÅŸim:

-Bu yeÅŸil sırtları kim, ne amaçla kazmış, dedi.

Başımı yamaçlara çevirince, dağın taşın altüst olduÄŸunu fark ettim. Ä°zmir’de toprak rengini görmeye alışkın deÄŸildik.

O akÅŸam Secaattin bizi bırakmadı. Uzunca ÅŸiirlerini okudu. Hazırladığı VEB sitelerini gösterdi. Artvin’le ilgili yazılarından çıktı aldı. Gece boyunca hep o konuÅŸtu. EÅŸi ve torunuyla çok az ilgilenebildik. Bir ara eÅŸim:

-Buraya gelirken yamaçlarda yollar açıldığını gördük. Neyin nesidir bu? diye sordu. Secaattin yarın sizi oraya çıkartacağım, dedi.

-Niye, dedik.

Secaattin anlatmaya başladı:

-Orayı 49 yıllığına kiraladım. Orman vasfını kaybeden yerlerde verimi artırmak amacıyla verilen krediyi aldım. GeniÅŸ hendekler açarak badem diktim. O bademlerden tatmadan ölmeyeceÄŸim, dedi.

Secaattin kısa boyluydu. Bu nedenle herkes onun için “bir o kadar da yeraltında gezer” demekteydi. Çok giriÅŸkendi. Ankara’da hep deÄŸiÅŸik bakanlarla çalışmış, öÄŸreniminin elvermediÄŸi makamlara yükselmiÅŸti.

Ertesi gün, dikkatimizi çeken yamaçlara çıktık. Yeni dikilen bademleri gördük. Secaattin:

-SaÄŸlık olursa 3-4 yıl sonra gelip, bu bademlerden yemeye söz vermenizi istiyorum, dedi.

-Bir engel çıkmazsa söz, dedik.

Bursa, Ä°stanbul, Kocaeli, Adapazarı gibi Ä°zmir’de de çok dostlarımız vardı. Bu dostlar ya sanatçı, edebiyatçıydı ya da Artvinliydi. Bunlarla her fırsatta görüÅŸmek bize mutluluk veriyordu.

Çoruh’tan Ä°zmir’e uzanan bir serüven de bize bu fırsatı yarattı. Mevlüt Kaplan ödülü, Ä°zmirli dostlarımızla buluÅŸmamıza neden oldu. Bir hafta sonra trenle Ankara’ya dönerken eÅŸim:

-Ä°yi oldu, çalışmalarımız boÅŸa gitmedi, dedi.

Ben öykü çalışmalarından, ödül töreninden söz ediyor sanmıştım. Oysa o, Artvin için bunca çalışmamızın, örgütsel görevlerimizin boÅŸa gitmediÄŸini anlatmak istiyormuÅŸ. Çoruh’un sesinin Ä°zmir’e kadar uzanmasından duyduÄŸu memnuniyeti belirtmeye çalışıyormuÅŸ.

-Görmedin mi, dedi. Yusufelili, Artvinli hemÅŸehrilerimiz nasıl gururlandılar. Bizi yalnız bırakmamak için nasıl koÅŸuÅŸturdular. Bizim için bundan iyi ödül olur mu?

-DoÄŸru söylüyorsun, demekle yetindim.

 


Bu makale 1302 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com