Hüseyin KURT
ÇANAKKALE -1915-
18.03.2019

ÇANAKKALE -1915-

1915 yılının 18 Mart’ı, Çanakkale Boğazının çivit renkli Ege’ye doğru açılan geniş ağzı, tarihimizin en ihtişamlı zaferlerinden birine sahne olmuştu. Eski devirlerden beri zaman zaman birçok mücadelelere şahit olan bu yer 18 Mart 1915’de en heyecanlı ve şerefli gününü yaşadı. O devrin en modern ve güçlü silahlarıyla donanmış dev cüsseli savaş gemileri, yurdunun savunması için gerektiği zaman çıplak göğsü ile de olsa, saldıran düşmana karşı koyan, haksızlığa boyun eğmeyen Milletimizin imanlı direnişi önünde büyük bir başarısızlığa uğradı.

        Her karışı mübarek Türk kanıyla bir kat daha kutsallaşmış Çanakkale sırtlarında belki 1915 yılında, Mehmetçik’in süngüsüyle yazdığı şanlı tarihe layık bir anıt dikememişizdir, ancak o günlerden bizlere öyle destanlar kalmıştır ki; her biri gökleri tutan birer anıt yerinde…

        Bu destanlar, adı sanı bilinen ya da bilinmeyen Türk Yiğitlerinin Kahramanlık öyküleridir.

        Dünyanın o günkü uygarlığını temsil eden iki millet, en yeni ve en güçlü zırhlıları ve silahlarıyla yüklendikleri Çanakkale’de vatanlarını koruyan insanların o yenilmez direnişiyle karşılaştılar. 18 Mart Deniz Savaşında azametli zırhlılarını batıran, geri kalanını kaçıran da; karaya çıkan askerlerini Anafartalar’da darmadağın edip canlarını kurtarabilenleri geldiklerine bin pişman eden de O destanların gerçek sahibi Mehmetçik olmuştur.

       Çanakkale Savaşları, sonradan yazılan bütün kitaplarda birleşilen kanıya göre, Birinci Dünya Savaşının en önemli olayıdır. Çünkü bu savaşlar; İngiliz ve Fransız donanma ve ordusuna, Çanakkale sırtlarında 250 bini aşkın kayıp verdirerek püskürtmek veya bu kanlı planın baş tertipçisi İngiliz Bahriye Nazırı azametli Churchill’i koltuğundan etmekle kalmamış, savaşın en az iki yıl uzamasına da sebep olmuştur.

        Beri yandan Çanakkale, o gün için İstanbul’u ve Türkiye‘yi kurtarmıştır.

        Çanakkale Savaşlarının, bir deniz, bir de kara harekâtı vardır. 18 Mart 1915 günü öğleden önce başlayıp, aynı gün sular kararırken, saldırganların yenilgisiyle sona eren deniz savaşından sonra, İtilaf Devletleri, Gelibolu Yarımadasını bu defa da deniz ve kara müşterek harekâtıyla zorlamaya karar verdiler. Bu harekât da aynı yılın ortalarında gene kahari bir yenilgi ile sona erer.

      Ve dünya, Mustafa Kemal adlı bir komutanını burada, Anafarta sırtlarında tanır.

      Vatanın kapısı olan Çanakkale’nin geçilmezligini, birbirlerini tamamlayarak Mehmetçikle Mustafa Kemal, dünyaya Çanakkale’de ispat ettiler

       Mehmetçikle Mustafa Kemal, daha yıllarca beraber olacaklar, cephe cephe zaferler kazanacaklar ve bu şanlı maceraya bir 9 Eylül günü, son düşman döküntülerinin de topraklarımızı terk ettiği İzmir’de son vereceklerdir.

       Çanakkale Savaşları’nı deniz ve kara harekâtı olarak iki ayrı görüşle incelemek gerekir. Bunlardan biri, askerlik fenninin gerekleri ve ustalıkları açısındandır. Yüzyıl öncenin askerlik tekniği ve silahlarıyla yapılan savaşlarda rol oynayan bütün faktörleri dikkate alarak Çanakkale Savaşlarını incelemek, daha çok askerlik mesleği için önemli sayılır. Bu bakımdan Çanakkale’de düşman modern silahları, silah gücü ve asker sayısı üstünlüğüne sahiptir.

Buna karşılık Türk Ordusu, askerlik mesleğindeki ustalığı deha olarak vasıflandırılan bir komutana sahiptir.

MÜTTEFİKLERİ ÇANAKKALE’YE SÜRÜKLİYEN CHURCHILL’DIR.

         İngiltere’nin ve bir zaman gelecek ki dünyanın politika kurdu sayılacak olan Winston Churchill, Çanakkale Savaşlarının açılmasında en büyük rolü oynamıştır. 1914’te İngiliz Kabinesinde Deniz Bakanı idi.

          Müttefik Donanmasınca, Çanakkale’nin zorlanası fikri, müttefikleri Ruslara yardım amacı ile Churchill’den doğdu. Ancak bu fikri, Genel Kurmaya, Donanma Komutanı Fisher’e ve Savaş Divanı’na Kabul ettirmesi o kadar kolay olmadı.

          İngiltere Harbiye Nazırının, daha o gün Mustafa Kemal için söyledikleri de, takdir sözü olarak “Kaderin Adamı “ olmuştur.

          Churchill’in, Fisher’e ile tartıştığı ilk plan, karma bir Kara – Deniz operasyon planı idi. Buna göre; Hint Birliklerinden başka 75 bin İngiliz askerinin batı cephesinden çekilmesi gerekiyordu. Ama mutlak kudret sahibi, Ordu Genel Kurmay Başkanı Kitchener, Fransız Generalleri ile tam mutabakat halinde, ana cepheden bir erin bile alınmasına şiddetle karşı koydu. Churchill, bu engeli de atlatarak, Çanakkale önünde nöbet bekleyen Amiral Garden’e şu telgrafı gönderdi:

        “ Boğazları, yalnız deniz kuvvetleriyle zorlamak sizce mümkün mü? Mayınlara karşı kömür gemilerini sürerek eski gemilerin kaybını göze alabilirsiniz. Elde edilecek neticeler, yüksek kayıplara değer. Fikrinizi bana bildiriniz. “

          Garden, yine telgrafla, 5 Ocak 1915 tarihinde şu cevabı Verdi:

       “ Boğazları bir seyirde geçmenin mümkün olabileceğini sanmıyorum. Zorlama, geniş çapta bir operasyon işidir ve büyük sayıda gemiye ihtiyaç vardır.”

        Bir Amiralin dilinde bu, şu demekti:  “ İmkânsız. “ Ama Churchill yan çizdi ve Amirale, hiç vakit kaybetmeksizin hemen şu telgrafı gönderdi.

      “ Tasarladığınız operasyonun mahiyetini; istediğiniz kuvvetin miktarını ve bunu nasıl kullanmayı düşündüğünüzü lütfen bildiriniz.” Ve işte bu “geniş çapta operasyon “ telgraf hatları üzerinde böylece düzenleniyordu.

         Garden Planı, Londra’ya 11 Ocak 1915’de vardı. Churchill, aynı ayın 13’ünde tasvibini hemencecik yapıştırıverdi.

         O’nun telkiniyle “ Amiralliğin, hedef İstanbul olmak üzere, Gelibolu Yarımada’sını bombardıman ve zapt edecek bir deniz faaliyetine şubat ayında girişmesi “ kararlaştırılmıştı. Donanmanın ne gibi şeytanca bir faaliyetle, hele hedef İstanbul olmak üzere, bir yarımadayı “ Zapt “ edebileceğini soran kimse çıkmadı.

         Fisher, dudaklarını büküyordu. Amirallik Birinci Lorduna karşı samimiliği, onu o zamana kadar susmaya zorluyordu. Ama Yüksek Harp Divanının donanmayı böyle bir maceraya sürüklediğini görünce, bu hareketi tasvip etmediğini sarih olarak açıkladı.

           Toplantı çok fırtınalı geçti. Churchill, bütün belagatini ortaya dökerek projeyi savundu. Fisher, bir aralık ayağa kalkarak salonu terk edecek oldu. Fakat Kitshener arkasından yetişerek kapıda O’nu durdurdu. Fisher, sessiz sedasız yerine döndü. Hazır bulunan üyelerin çoğunluğu bu projeyi tasvip ediyordu.

           Toplantı dağıldıktan sonra, Churchill ile Fisher baş başa bir konuşma yaptılar. Churchill’e göre bu konuşma “ uzun ve dostçasına “ idi. Ama bunun böyle olduğu şüpheli gibi görünüyor. Çünkü Fisher, bundan bahsederken sadece şunları yazar: “ Kabul etmeye karar verildikten sonra işe dört elle sarıldım. “ Gerçekten de en kuvvetli kruvazörlerinden ikisini Çanakkale Filosunun ermine vermişti.

           Churchill, 1923 seçim kampanyası sırasında halkın, “ biraz Çanakkale’den de söz açsana! “ bağrışıyla karşılaşacak, apışıp kalacaktı.

           Bahriye Nazırı mağrur Churchill, seçimi kaybetti.

          Churchill daha sonraları şunları da söyleyecektir:

         “ Ne batı cephesindeki Alman topu, zehirli gazı, ne de onların dâhiyane planları bize o kadar tesir etmedi. Nispetine göre en etkili şey ne idi bilir misiniz? Türklerin Çanakkale Boğazı’na attıkları ve demir bir tel üzerinde sallanan sadece on bir mayın… Bu bize yüzbinlere mal oldu. “

          Yenik Bahriye Nazırının heyecandan olmalı, mayın sayısında hataya düştüğü anlaşılıyor. Ölümü göze alan Türk Denizcilerinin gece karanlığında sevimsiz misafirlerini karşılamak üzere döşedikleri mayınlar 20 idi.

          Çanakkale Savaşı, 8,5 ay sürdü. Anayurdun en duygun yerine yöneltilen taarruz kırıldı. Türk karşı koymasıyla Çanakkale, Irak ve Filistin cephelerinde bir milyona yakın İngiliz ve Fransız askeri Müttefik devletlerin ana cephelerinden uzak tutuldu. Bulgarlar, Müttefik Devletler safında harbe girdi. Yunanistan’la, Romanya’nın ve İtalya’nın harbe girmeleri geciktirildi.

         Savaşlar, iki taraf için ağır kayıplara ( Türklerin savaş içi ve dışı 251309,İtilaf Devletlerinin, 47.000’I Fransız olarak 252.000 ) sebep oldu

           İtilaf Devletleri, 10 Ağustos 1914’te; Yavuz ile Midilli’yi izleselerdi, boğazdan girmeleri mümkün olacaktı. Boğazı elde tutmak için baştan beri kara ve deniz ortak hareketi yapmaları gerekirdi. Baskın etkisinin azalması ve Türk Kuvvetlerinin artırılması suretiyle hareket güçleşti. Aslında bu, İtilaf Devletlerinin düşmanlarını küçümsemesinden ileri geliyordu. Bununla birlikte, İngilizlerle, Fransızlar, o yıllara kadar büyük savaşlarla yakından karşılaşmamış olduklarını, Türklerin kahramanlıklarını hakseverlikle tanımışlar ve söylemişlerdir.

          18 Mart deniz savaşı, nasıl düşman donanmasının çekilip gitmesiyle kazanılmışsa, kara kuvvetlerinin de birkaç taarruzumuz sonunda çekilip gitmeleri seferin karada kesin sonuçlu zaferi olmuştur.

         Çanakkale Savaşı, Türkiye’nin dört yıl harbe dayanmasına, bu yüzden Çarlık Rusya’nın yıkılmasına sebep oldu. Bu başarı, yalnız Türk Kuvvetlerinindir.

         Deniz yönünün kapalı ve demiryolunun, Sırbistan toprağında kesik olmasından müttefiklerimizden Avusturyalıların ve Almanların, Çanakkale’ye kattıkları kuvvet çok azdır. İngiliz askeri tarihçisi tuğgeneral Aspinal Oglander’in dediği gibi; “Ordu Komutanı  Mareşal Liman Von Sanders’in, sonraları Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal’den  aldığı ilhamın değerine, paha biçmek mümkün değildir. “ Bu kuvvet ve ilham kaldırılınca Mareşal’e, sadece O yüce orduya komuta etmek şerefi kalır demek mübalağalı olmayacaktır.

      Türk Başkomutanlığı, daha başlangıçta yeteri kadar kuvvet ayırsaydı, düşman ya karaya ayak basamaz, ya da çıkar çıkmaz denize dökülürdü.

        Çanakkale Savaşları’nın Bir Yiğidi: EDREMİT’Lİ HÜSEYİN,

      Edremit’ten Çanakkale Muharebelerine iştirak eden gençlerin ancak yüzde beşi, geri döndü. Hepsi bu mukaddes Vatan uğruna kanlarını, canlarını verdiler. Onların akıttıkları bu tertemiz kanlar pahasına Gelibolu toprakları eceline susayan düşmana mezar oldu.

       Edremit’e geri dönen kahraman gazilerden biri de Edremit’in Kavurmacılar köyünden 1312 doğumlu Hüseyin idi.

       Hüseyin, emsali ile beraber acemi talim devresinden sonra, doğru Çanakkale cephesine gönderildi. Mensup olduğu birlik derhal ön hatlara yerleştirildi. Hemen o gece düşmana taarruz emrini aldı.

       Hüseyin’in içinde tarif edilemez bir heyecan vardı. Hayatında ilk defa savaşa iştirak edecek ve düşmanla dövüşecekti. Sabaha karşı, Türk taarruzu başladı. Hüseyin, arslanlar gibi en öne atıldı ve biraz sonra üç yerinden süngü yarası aldı. Lakin bu yaralı haliyle döğüşe devam etti. 30’dan fazla İngiliz devirdi. O sırada az ilerisinde bir şarapnel patladı. Bu şarapnelden çıkan bir misket parçası, Hüseyin’in karnına saplanarak nihayet bu kahramanı yer düşürdü.

        Boğuşma korkunç bir velvele ile devam ediyordu. Allah Allah sesleri, düşmanı şaşkına döndürüyordu. Nihayet yavaş yavaş şafak söktü. Gelibolu sırtlarında yeni bir gün doğdu.

       Şimdi her tarafa bir sessizlik çökmüş, Türk ve düşman askerleri, siperlerine çekilmişlerdi. Ortada kalanlar, yalnız ölüler ve ağır yaralılardı. İşte Hüseyin’de bu ölü ve ağır yaralılar arasında kalmıştı…

        Siperlerine giren askerlerimiz, O’nun acı ile kıvrandığını gördüler. Arkadaşlarından biri, kalın ve tok sesiyle seslendi:

      “ Hüseyin, kıpırdama! Yaranı deşme!  Seni almaya geliyorum!

         Sonra, ölüm tehlikesini hiçe sayarak sürüne sürüne Hüseyin’in yanına gitti. Düşmanın makineli tüfek ateşi altında arkadaşını çeke çeke siperine getirdi.

          Sargı yerinde, Hüseyin’in yaraları acele sarıldı. Sonra, İstanbul’da Gülhane Hastanesine gönderildi.

          Yaralı Kahraman, bu hastanede sekiz ay tedavi görüp iyileşti. Taburcu edilir edilmez, Romanya cephesine gönderildi.

           Fedakâr Hüseyin, Romanya cephesinde de üç yerinden ağır yara alarak tekrar İstanbul’da ki Gülhane Hastanesine gönderildi. Yine tedavi görüp iyileşince, bu sefer de Kafkas Muharebe meydanlarına gönderildi. Orada da kıyasıya döğüştü ve sayısı belirsiz kılıç yaraları aldı.

             Bütün muharebeler bitip Hüseyin köyüne döndüğü zaman, Vatanına siper ettiği mübarek vücudu yaralarla delik deşik olmuştu.

            Küçücük, mütevazı yuvasına geldi. Fakir hayatına yeniden başladı. Eşi, dostu, O’na; Hükümete müracaat edip maaş bağlatmasını tavsiye ettiler. O, hafif tebessümle onlara;

        “ Ben henüz çalışarak ekmeğimi kazanacak durumdayım. Milletime yük olmak istemem ! “ cevabını vermişti.

          104. yılını coşkuyla kutladığımız “ Çanakkale Zaferi “ Büyük Milletimize kutlu olsun. Çanakkale Şehitlerimize, bütün Şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum

          Ben, sözümü Edremitli Hüseyin’le bitirmek istiyorum. Yaptığın fedakârlığın karşılığı bile olmayan, hak ettiğin maaşı, Milletine yük olmamak için almayan bu asil insanın hakkını nasıl öderiz.

            Bütün şehitlerimizden özür diliyorum. Yüzyıl öncesini biliyorum. Bu günü görüyorum, yaşıyorum; bir insan, bir Türk olarak vicdan azabı çekiyorum. Sizin bıraktığınız değerlere sahip çıkamadık, layık olamadık.    18 Mart 2019                                                                                                                                                  

                                                                                                      Kaynak:

Atatürk Ansiklopedisi. ( Kemal Zeki Gençosman )


Bu makale 624 kez okundu.

Yazarın Diğer Yazıları
Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com