Eğitim Bir-Sen Başkanı İnce, eğitimdeki sorunlar için çözüm önerilerini anlattı

2016-09-21 05:12:04

 Eğitim Bir-Sen Başkanı İnce, eğitimdeki sorunlar için çözüm önerilerini anlattı

Eğitim Bir-Sen Başkanı İbrahim İnce’nin 2016-2017 Eğitim Öğretim Sezonuna ilişkin açıklamaları devam ediyor. Eğitim Bir-Sen Başkanı İbrahim İnce, 2016-2017 Eğitim-Öğretim döneminin başlangıcına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada eğitime ilişkin yaşanan sorunların giderilmesi ve yapılması gereken çalışmalara ilişkin açıklamalarda bulundu. İnce açıklamasında; “ Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yeniden dönmek tecrübeyi hiçe saymaktır

668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesinin altıncı fıkrasıyla sözleşmeli öğretmenlik tekrar uygulamaya konulmuştur.

Geçmişte 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen istihdam edilmiştir. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının bizzat kendisinin doğurduğu olumsuzluklar tecrübeyle sabit iken, şimdi 668 sayılı KHK ile getirilen düzenleme daha büyük sakıncalara neden olacaktır. Eğitim kurumlarında kadrolu/sözleşmeli şeklinde ortaya çıkan ayırım; kurum içi çalışma barışını bozmuş, öğretmenlerin verimliliğini düşürmüş, aynı niteliklere sahip ve aynı görevi ifa eden insanlar arasında bir nevi kast sistemi oluşturmuş; sözleşmeli olarak istihdam edilenler kadrolu olanların sahip olduğu özlük haklarına sahip olmadıklarından hak kayıpları ve mağduriyetler pek çok davaya neden olmuş, Bakanlığa olan güven azalmış, sözleşmeli öğretmenlerin statüleri nedeniyle eğitim kurumu içinde öğrencilere karşı otoriteleri dahi sarsılarak eğitim-öğretim ortamı bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.

Söz konusu sorunlar nedeniyledir ki, 2011 yılında 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sözleşmeli öğretmenler memur kadrolarına atanmıştır. Bahse konu kanun hükmünde kararnamenin genel gerekçesinde ise, kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve çalışmalarda etkinliği artırmak amacıyla sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olanların memur kadrolarına atanacakları; böylece kamu kurumlarında görev, yetki ve sorumlulukları aynı veya benzer olan ve aynı unvanı taşımakla birlikte farklı statülerde istihdam edilen personelin statüsü, mali ve sosyal hakları ile diğer hakları arasında farklılığın ortadan kaldırıldığı ifade edilmiştir.

Bu alanda gerçekleştirilen çok sayıdaki araştırma ve raporda ortaya konulduğu üzere, öğretmen istihdamında güçlük çekilen bölgelerdeki sorun; sözleşmeli öğretmenlik, yer değiştirme yasağı gibi palyatif yollarla değil, söz konusu bölgelerde öğretmenlerin kalıcı olarak görev yapmalarını teşvik edecek katkılarla çözüme kavuşturulabilecektir. Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ekinde yer alan II. sayılı Cetvelin (E) Teknik Hizmetler ve (F) Sağlık Hizmetleri sınıfında yer alan personele görev yaptıkları bölgelere göre ek tazminat ödenmesi öngörülmüş olduğundan, öğretmenler için de bu yönde bir düzenleme yapılması gereklidir. Mali teşviklerin yanı sıra askerlik hizmetinin görev başında yapılabilmesi, hizmet puanının iki katı oranında artırılması, iki hizmet yılına bir derece verilmesi, ek ders ücretinin yüzde 100 artırılması, dört yıllık çalışma süresi sonunda ilk üç tercihinden birine atanma hakkının verilmesi, merkezi düzeyde düzenlenen 10 hizmet içi eğitim faaliyetine katılma, tatil dönemlerinde ücretsiz ulaşım hakkı verilmesi gibi hakların da tanınması yerinde olacaktır.

İstihdamda sıkıntı yaşanan yerlerde teşvik sistemi uygulanmalıdır

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde en büyük eğitim sorunu kalıcı öğretmen istihdamının sağlanamamış olmasıdır. Bugün bu bölgede bir öğretmenin ortalama görevde kalma süresi 1,5 yıldır. Bu durum, ilkokul dönemi başta olmak üzere, eğitim ve öğretimde ciddi sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Sorunun diğer boyutu, öğretmen açığının en çok bu bölgede bulunmasına rağmen tecrübeli ve bilgi birikimine sahip öğretmenlerin bölgede çalışmak yerine bir an önce batı bölgelerine gitmesidir.

Bu açığı kapatmak amacıyla zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilmiş olsa da, bunun soruna kalıcı bir çözüm getirmediği görülmektedir. Eğitim çalışanlarına yönelik zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapmaları halinde illerin mahrumiyet durumlarına göre ilave özel hizmet tazminatı ödenmesi, hem bölgenin eğitim çalışanı açığının kapatılması bakımından hem de bölgenin zorluğuna göre eğitim çalışanının yaşamış olduğu mağduriyeti gidermesi bakımından zaruret arz etmektedir.

18. Milli Eğitim Şurası’nda alınan “…ayrıca zorunlu hizmet bölgelerinde çalışanlara  ‘zorunlu bölge hizmet tazminatı’ ödenmelidir…” kararı ile Sayın Cumhurbaşkanının başbakanlık döneminde yaptığı bu yöndeki açıklamaları gereği; öğretmen ihtiyacının karşılanması amacıyla, zorunlu hizmet bölgelerinde istihdam edilen öğretmenlere, illerin veya yerleşim yerlerinin sosyal, ekonomik, kültürel ve ulaşım imkânları dikkate alınarak kalkınmada öncelikli hizmet tazminatı verilmesi amacıyla ilgili mevzuatlarında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu tür uygulamalar, hem bölgenin eğitim çalışanı açığının kapatılması hem de bölgenin zorluğuna göre eğitim çalışanının yaşamış olduğu mağduriyetin giderilmesi bakımından elzemdir.

Yeni müfredat yeni Türkiye’nin yapı taşı olmalıdır

4+4+4 eğitim sistemiyle arzulanan sonuçların elde edilebilmesi, insanımızın sahip olduğu ahlaki ve toplumsal değerlerin, müfredatın yeniden belirlenmesi noktasında öncelikle göz önüne alınması, temel belirleyici etken olmasıyla mümkündür. Çünkü değerler; düşünme ve zihni muhakemede birer araç olarak kullanılmak, kişilerin dikkatini istenen, yararlı ve önemli görülen kültür nesneleri üzerinde odaklaştırmak, ideal düşünme ve davranma yollarını göstermek gibi fonksiyonları icra etmektedir. İnsan davranışlarını belirleme ve insan karakterini geliştirme noktasında oynadıkları bu çok önemli rol nedeniyle toplumun sahip olduğu bu değerlerin yeni nesle aktarılması, belirli bir düzen, iç tutarlılık ve bir sistem dâhilinde verilmesini gerektirmektedir.

Konu gerçekte basit bir müfredat değişikliğinin ötesinde bir öneme sahiptir. İdeolojik endoktrinasyon aracılığıyla tek tip fertler yetiştirmeyi hedefleyen bir toplumsal mühendislik projesinin eğitim sistemine biçtiği işlevin, demokratik ve çoğulcu bir toplum tarafından kabul edilebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, temel eğitimden yükseköğretime, eğitim ve öğretimin her kademesinde çoğulcu düşünmeyi ve farklılıklara saygıyı, empatiyi hedefleyen bir müfredat değişikliği zorunludur.

Yeni müfredat, biçimi ve muhtevasıyla akıllı, bilgili, ahlaklı, vicdanlı, özgür, ekip çalışmasını bilen, başaran, cesur, araştırmacı, soran, sorgulayan fertler yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Bu konuda ivedilikle adım atılmalıdır. Bunun yanı sıra, kitap içerikleri de toplumun değer yargıları göz önünde bulundurularak bir an evvel güncellenmelidir.

Öğretmen ihtiyacı acilen giderilmeli, “atama bekleyen öğretmen” sözü tarih olmalıdır

Bir ülkede eğitim fakültelerinden mezun olup, atama bekleyen 300 binin üzerinde öğretmen adayı ve o ülkenin eğitim kurumlarında 100 binden fazla öğretmen ihtiyacı varsa, bu, bir çarpıklığın olduğunu göstermektedir. Söz konusu çarpıklık düzeltilmediği sürece sıkıntılar devam edecektir. Bu konuda köklü bir çözüme gidilmelidir. Bakanlığın öğretmen ihtiyacı konusunda gerekli hizmeti sunamaması ya da eksik hizmet sunması, eğitim ve öğretimin bütün aşamalarında birçok sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Bu konuda köklü bir çözüme gidilmesi ve öğretmen ihtiyacı olan yerlere öğretmen adaylarının dengeli bir şekilde atanması konusunda bir planlama yapılması elzemdir. Bu amaçla, bir yandan YÖK ile daha sıkı bir iş birliği içerisinde Bakanlığın orta ve uzun vadeli öğretmen ihtiyacı ile yükseköğretim kurumlarının eğitim ve fen-edebiyat fakülteleri ile pedagojik formasyon kontenjanlarının müştereken belirlenmesi; diğer yandan norm kadro esaslarında köklü değişikliğe gidilerek, ders saatinin yanında öğrenci sayısı, okul büyüklüğü, coğrafi konumu, bulunulan bölgenin sosyo-ekonomik durumu ve OECD kriterleri gibi çok sayıda değişkenle belirlenen bir norm kadro düzenlemesi yapılması ve öğretmen sayısının kademeli olarak artırılması gerekmektedir.

Takviye kurslarının niteliği artırılmalıdır

Anayasa Mahkemesi kararı sonrası dershaneler tekrar faaliyete geçmiş; eşitsizliğe ve adaletsizliğe yol açan sistem hızla yeniden organize olmuştur. Sınav odaklı sistemin Türkiye için adalet duygusu, eşit vatandaşlık ve sosyal hareketlilik konularında sağladığı fayda nedeniyle bir süre daha devamı bir zorunluluk olup, bunun sonucu oluşan okul dışı akademik destek hizmetleri talebi her durumda devam edecektir.

Dershaneler, okullarda oluşan program sorunları ve atalet nedeniyle alternatif eğitim kurumları ve bir tampon kurum hâline gelmiştir. Nitekim özel etüt merkezlerinde verilebilecek derslerin sayısının beşe çıkarılması fiiliyatta dershanelerin tekrar hayata dönmesini sağlayacaktır.

Eğitimde belli bir kaliteyi yakalayıncaya kadar birer okul dışı destek hizmeti sunan yardımcı kurumların oluşturulması eğitimde oluşan boşluğu gidermek için bir gerekliliktir. Bu kapsamda dershanelerin ortadan kaldırılmasının yolu, takviye kurslarının niteliğinin artırılarak ders dışı destek hizmeti sunucuları olarak dönüştürülmeleri, ortaöğretim ve yükseköğretime girişte sunulacak rehberlik servislerini de kapsayacak şekilde içeriğinin çeşitlendirilmesi, okulda verilen eğitimle yakın bağlantı içinde yürütülmesi sağlanarak dershanelere olan talebin takviye kursları ekseninde okula yönlendirilmesi hedeflenmelidir. Diğer taraftan, dershanelerin, özel okullara dönüşmeleri için öngörülen teşvik mekanizmaları genişletilerek devam ettirilmeli, takviye kurslarına olan talep artırılmalıdır.

Yönetici görevlendirme süreci yeniden ele alınmalıdır

14.3.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6528 sayılı Kanun, okul ve kurum müdürü, müdür başyardımcısı ve yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevini, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın; görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevini ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erdirmiştir. Ancak bu kanuna dayanılarak çıkartılan 10.6.2014 tarihli ve 29026 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmeliğin yönetici görevlendirme esaslarına ilişkin maddelerine açılan iptal davalarında verilen yürütmenin durdurulması kararları ile görev süresi sona eren yöneticilerin yeniden değerlendirilme süreçlerine karşı açmış oldukları bireysel davalar neticesi verilen iptal kararları sonrası, yönetici görevlendirme süreci yönetilemez ve yürütülemez bir hâle gelmiştir.

Mahkeme kararları gözetilerek çıkartılan yürürlükteki yönetmelik, mevcut sorunlara kısa vadeli çözümler getirse de, kazanılmış hakların korunması ve tecrübeli yöneticilerin görevlerinin devamının sağlanması noktasında yetersizdir.

Bakanlığın eğitim kurumlarının yönetimi konusunda konuya uzun vadeli bakan bir politika ve strateji geliştirmesi gerekmektedir. Yönetici görevlendirme sürecinde belirsiz ve kestirilemez bir politika izlenmesi; 6287 sayılı Kanun’la yöneticilik görev süresinin 4 yılla sınırlandırılmış olması; ek ders usul ve esaslarının yöneticilere münhasır mali haklarının günümüz eğitim kurumu yöneticiliği görevlendirme süreci ve sorumluluklarına uyarlanamaması ile nöbet ücreti gibi yönetici olamayanlara tanınan ilave imkânların denginin yöneticilere yansıtılamaması sonucu kurum içi ücret dengesinin bozulması; öğretmenlik branşındaki normlarının saklı tutulmaması nedeniyle görev süresi sona eren yöneticilerin norm kadro fazlası öğretmen konumuna düşecek olmaları gibi sebepler dikkate alındığında, mevcut durumda yönetici görevlendirme sürecinde aday ve nitelikli/tecrübeli sıkıntısı yaşanması kuvvetle muhtemeldir.

Eğitim kurumları yöneticilerinin statüsüne uygun olarak hakları da genişletilmelidir

Eğitim kurumlarına ilişkin yönetmelikleri başta olmak üzere, Bakanlık mevzuatı eğitim kurumu yöneticilerine pek çok sorumluluk yüklemiş olduğu halde, yöneticilerin gerek yetkilerinin gerekse mali haklarının yetersiz kaldığı görülmektedir. Eğitim kurumlarına daha fazla yetki ve eğitim-öğretimin yürütülmesi alanında söz sahibi olma hakkı verilmesi politikası çerçevesinde eğitim kurumu yöneticilerinin yetkileri artırılmalıdır. Yine eğitim kurumu yöneticilerine bu statülerine bağlı olarak sorumluluklarıyla orantılı ilave mali haklar verilmelidir. Bu kapsamda yöneticilik görevine bağlı ek ders ücretlerinde artışa gidilmesi, okul türüne ve okulun bulunduğu eğitim bölgesinin/ilçenin/ilin/coğrafi bölgenin sosyo-ekonomik şartları dikkate alınarak ilave ek ders ücreti ödenmesi, yöneticilerin Bakanlığın taşra teşkilatına ait araç, gereç, malzeme ve sair ekipmanı kullanma hakkı verilmesi, çalışma koşulları ve sosyal haklarının iyileştirilmesi, çalışma saatleri başta olmak üzere çalışma koşullarını eğitim kurumu özelinde kurum içinde belirleyebilmeleri, yöneticilik görevinin sona ermesi halinde bulundukları eğitim kurumunda öğretmenlik görevlerine devam edebilmeleri gibi imkânlar getirilmelidir. Aksi halde her yeni mevzuat değişikliğiyle artan sorumluluğa nazaran mali ve sosyal hakları ile yetkileri yerinde sayan yöneticilik pozisyonları için Bakanlığın yönetici adayı bulmakta zorlanacağı bir durumla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.

Eğitim kurumları yöneticilerinin daha etkin ve verimli çalışmalarını sağlayacak hizmet içi eğitimler verilmelidir

Bakanlığın yönetici görevlendirme sistemi, yazılı sınav sonucuna göre görevlendirilen müdür yardımcıları/başyardımcıları arasından değerlendirme formu puanı ve sözlü sınava göre eğitim kurumu müdürü görevlendirilmesi şeklindedir.

Yazılı ve sözlü sınav konuları arasında eğitim kurumu yöneticiliğine dair konular yer alsa da, sınav sonucunda başarılı bulunan yöneticilerin etkin ve verimli bir yöneticilik yapmalarını sağlayacak nitelikte bir hizmet içi eğitim programı bulunmamaktadır. Salt yazılı ve sözlü sınavları kazanmakla ehil bir yönetici olunmayacağı açıktır.

Bu nedenle, öncelikle nitelikli bir eğitim yönetimi hizmetinin sunulabilmesi için eğitim kurumları yöneticileri için yeterlik kriterleri oluşturulmalı; bu yeterlikler ışığında hizmet içi eğitim programları düzenlenmelidir. Eğitim kurumu yöneticileri, sürekli eğitim ilkesi gereği, ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmelidir. Bunun yanında, görev yaptıkları eğitim kurumunun özellikleri dikkate alınarak yöneticilere; verimliliği artırmak, öğretmenlerin ve diğer okul çalışanlarının iş doyumunu sağlamak, okulun güvenliği ve okul nüfusunun sağlığını korumak, dinamik ve çevresine yararlı konularda eğitim verilmelidir.

Kariyer basamaklarındaki felç hâli giderilmeli, işleyen bir sistem getirilmelidir

Anayasa Mahkemesi’nin Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme uygulamasına yönelik olarak verdiği iptal kararı ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun mahkeme kararıyla kariyer basamağı unvanı elde edilemeyeceği noktasındaki içtihadı sonrasında kariyer basamakları sürecinin yasal belirliliğe kavuşturulmaması, adeta unutulmaya terk edilmesi, pek çok hak kaybına neden olmuştur. 2006 yılından bu yana öğretmen kariyer basamaklarına ilişkin uygulama yapılmamaktadır. Paydaşların görüşleri ve talepleri doğrultusunda herkesin yararlanmasına açık, özgün, maddi ve manevi açıdan tatminkâr bir kariyer sistemi ivedilikle hayata geçirilmelidir.

Nitekim Ekim 2009 tarihli Kurum İdari Kurulu’nda, “Kariyer basamaklarında yükselmeye yönelik olarak Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümler göz önünde bulundurularak, yeniden uygulayabilmek amacıyla ilgili mevzuatında gerekli değişikliklerin yapılarak sınav açılmasına yönelik çalışmaların başlatılarak en kısa zamanda sonuçlandırılması” kararı alınmıştır. Bakanlık, altına imza attığı kararların gereğini yapmalıdır.

Ek ders esaslarındaki adaletsizliğe son verilmeli, ders ücretleri artırılmalıdır

Ek ders esaslarında ücret dengesizliğine ve mağduriyete neden olan hükümler, uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ değiştirilmemiştir. 2006 yılında köklü bir değişikliğe uğrayan ek ders esasları, 10 yıldır uygulanmakta ve değiştiği günden beri bazı adaletsizlikler devam etmektedir. Sendika olarak hazırlayıp Bakanlığa sunduğumuz taslak dikkate alınmalı, gerekli mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır. Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücreti farklılıkları çözüme kavuşturulmalıdır. Hâlâ 10 TL civarında olan ek ders birim ücreti, en az 20 TL’ye çıkarılmalı, öğretmenlerin girebilecekleri ek ders saati üst limiti yeniden gözden geçirilerek, ihtiyaçlar doğrultusunda artırılmalıdır.

Öğretmenliğin itibarı korunmalı, öğretmene karşı şiddet cezalandırılmalıdır

Öğretmenlerimiz, çocuklarımız ve gençlerimiz için ‘iyi insanın’, ‘güzel ahlakın’ canlı fotoğrafı olmak durumundadır. Sadece öğreten değil, değerleri yaşayan ve yaşatan bir kimlik olarak öğrencilerinin karşısına çıkmalıdır. Öğrencisi, insan olmanın değerini öncelikle öğretmenlerimiz üzerinden yaşamalıdır. Adil olmayı, işinin hakkını vermeyi, iş ahlakını, hakça paylaşmayı, birlikte yaşamayı ve huzuru birlikte oluşturmayı, sınıfta ve okulda öğretmenimizden görmelidir. Böylesi bir öğretmen profili için öncelikle öğretmenimizin toplumdaki saygınlığının ve itibarının, bu hedef doğrultusunda oluşması ve korunması gerekiyor. Öğretmenlerimizin mali, sosyal ve özlük hakları, çalışma şartları bu itibar ve saygıyı oluşturacak biçimde düzenlenmeli ve geliştirilmelidir.

Öğretmenlerimize karşı şiddet, bugün okullarımızda yaygın bir sorun halini almıştır. Maalesef öğretmenlerimiz saldırılara karşı savunmasızdır. Eğitim-öğretim kurumlarında yeterli güvenlik tedbirleri alınmamakta, sorumluluk öğretmenlere ve yöneticilere bırakılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimcilere yönelik her saldırının sıkı takipçisi olmalıdır. Bakanlık, Hukuk Müşavirliği kanalıyla yargıya intikal etmiş davalarda kendi personelinin yanında olduğunu göstermeli; nerede duracağı belli olmayan bu şiddet olaylarının bir an önce son bulması için gereğini yapmalıdır.

Okulların bütçe sorununa çözüm getirilmelidir

Okullara bütçe verilmemesi nedeniyle yaşanan sorunlara köklü çözüm getirilmelidir. Okulların zaruri harcamaları için okul aile birliklerince üretilmeye çalışılan çözümlerin yetersiz kaldığı görülmelidir. Okul yöneticilerinin eğitim liderliği yapmalarının önündeki en büyük engel olan okulların bütçe sorunu; öğretmeni, yöneticiyi ve veliyi karşı karşıya getirmekte, bundan en fazla zararı yine okul yönetimleri görmektedir. Merkezi bütçeden, öğrenci başına ödenek uygulamasına geçilmeli, okullarda tahsildarlık dönemine son verilmelidir.

Eğitim-Bir-Sen olarak, yeni eğitim-öğretim yılının eğitim çalışanlarına, milletimize hayırlar getirmesini; özgür millet, bağımsız devlet düsturuyla geleceğimizin inşasında en büyük payı hakkıyla icra etmesini diliyoruz” diyerek çözüm önerilerini sundu. 


Serhad Artvin Gazetesi © 2012 Tüm Hakları Saklıdır.
İnönü Caddesi. Karahan İşhanı No:16/A - ARTVİN -- Tel :0(466) 212 11 29 - Faks: 0(466) 212 38 84 - E-Posta: osengun{at}hotmail.com